بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَـٰنِ ٱلرَّحِیمِ الۤمۤ
Türkçe Okunuşu : elif-lâm-mîm.
Meali : Elif lam mim.
ذَ ٰلِكَ ٱلۡكِتَـٰبُ لَا رَیۡبَۛ فِیهِۛ هُدࣰى لِّلۡمُتَّقِینَ
Türkçe Okunuşu : ẕâlike-lkitâbu lâ raybe fîh. hudel lilmutteḳîn.
Meali : Bu, bir kitaptır ki onda şüphe yok. Takva sahiplerine yol göstericidir.
ٱلَّذِینَ یُؤۡمِنُونَ بِٱلۡغَیۡبِ وَیُقِیمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَمِمَّا رَزَقۡنَـٰهُمۡ یُنفِقُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕîne yu'minûne bilğaybi veyuḳîmûne-ṣṣalâte vemimmâ razaḳnâhum yunfiḳûn.
Meali : Onlar, gaybe inanırlar, namaz kılarlar, rızıklandırdığımız şeylerin bir kısmını yoksullara harcarlar.
وَٱلَّذِینَ یُؤۡمِنُونَ بِمَاۤ أُنزِلَ إِلَیۡكَ وَمَاۤ أُنزِلَ مِن قَبۡلِكَ وَبِٱلۡـَٔاخِرَةِ هُمۡ یُوقِنُونَ
Türkçe Okunuşu : velleẕîne yu'minûne bimâ unzile ileyke vemâ unzile min ḳablik. vebil'âḫirati hum yûḳinûn.
Meali : Onlar, sana indirilene de inanırlar, senden önce indirilenlere de; ahirete de iyice inanmışlardır.
أُو۟لَـٰۤىِٕكَ عَلَىٰ هُدࣰى مِّن رَّبِّهِمۡۖ وَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ هُمُ ٱلۡمُفۡلِحُونَ
Türkçe Okunuşu : ulâike `alâ hudem mir rabbihim veulâike humu-lmufliḥûn.
Meali : Onlardır rablerinden doğru yolu bulanlar, onlardır kurtulup muratlarına erenler.
إِنَّ ٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟ سَوَاۤءٌ عَلَیۡهِمۡ ءَأَنذَرۡتَهُمۡ أَمۡ لَمۡ تُنذِرۡهُمۡ لَا یُؤۡمِنُونَ
Türkçe Okunuşu : inne-lleẕîne keferû sevâun `aleyhim eenẕertehum em lem tunẕirhum lâ yu'minûn.
Meali : Kafir olanlara gelince: İster korkut onları, ister korkutma, birdir; inanmazlar.
خَتَمَ ٱللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ وَعَلَىٰ سَمۡعِهِمۡۖ وَعَلَىٰۤ أَبۡصَـٰرِهِمۡ غِشَـٰوَةࣱۖ وَلَهُمۡ عَذَابٌ عَظِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : ḫateme-llâhu `alâ ḳulûbihim ve`alâ sem`ihim. ve`alâ ebṣârihim ğişâveh. velehum `aẕâbun `ażîm.
Meali : Allah kalplerini, kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de perde var, pek büyük azab onlara.
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن یَقُولُ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَبِٱلۡیَوۡمِ ٱلۡـَٔاخِرِ وَمَا هُم بِمُؤۡمِنِینَ
Türkçe Okunuşu : vemine-nnâsi mey yeḳûlu âmennâ billâhi vebilyevmi-l'âḫiri vemâ hum bimu'minîn.
Meali : İnsanlardan Allah'a ve son güne inandık diyenler de var, inanmamışlardır.
یُخَـٰدِعُونَ ٱللَّهَ وَٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ وَمَا یَخۡدَعُونَ إِلَّاۤ أَنفُسَهُمۡ وَمَا یَشۡعُرُونَ
Türkçe Okunuşu : yuḫâdi`ûne-llâhe velleẕîne âmenû. vemâ yaḫde`ûne illâ enfusehum vemâ yeş`urûn.
Meali : Allah'ı ve inanları kandırırlar sanki Halbuki haberleri yok, ancak kendilerini kandırırlar.
فِی قُلُوبِهِم مَّرَضࣱ فَزَادَهُمُ ٱللَّهُ مَرَضࣰاۖ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِیمُۢ بِمَا كَانُوا۟ یَكۡذِبُونَ
Türkçe Okunuşu : fî ḳulûbihim meraḍun fezâdehumu-llâhu meraḍâ. velehum `aẕâbun elîmum bimâ kânû yekẕibûn.
Meali : Kalplerinde hastalık var, Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylediklerinden dolayı onlara elemli bir azap var.
وَإِذَا قِیلَ لَهُمۡ لَا تُفۡسِدُوا۟ فِی ٱلۡأَرۡضِ قَالُوۤا۟ إِنَّمَا نَحۡنُ مُصۡلِحُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ ḳîle lehum lâ tufsidû fi-l'arḍi ḳâlû innemâ naḥnu muṣliḥûn.
Meali : Onlara, yeryüzünde fesat çıkarmayın dendi mi, derler ki: Biz ıslah edicileriz.
أَلَاۤ إِنَّهُمۡ هُمُ ٱلۡمُفۡسِدُونَ وَلَـٰكِن لَّا یَشۡعُرُونَ
Türkçe Okunuşu : elâ innehum humu-lmufsidûne velâkil lâ yeş`urûn.
Meali : Bilin ki onlardır fesatçılar ama anlamazlar.
وَإِذَا قِیلَ لَهُمۡ ءَامِنُوا۟ كَمَاۤ ءَامَنَ ٱلنَّاسُ قَالُوۤا۟ أَنُؤۡمِنُ كَمَاۤ ءَامَنَ ٱلسُّفَهَاۤءُۗ أَلَاۤ إِنَّهُمۡ هُمُ ٱلسُّفَهَاۤءُ وَلَـٰكِن لَّا یَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ ḳîle lehum âminû kemâ âmene-nnâsu ḳâlû enu'minu kemâ âmene-ssufehâ'. elâ innehum humu-ssufehâu velâkil lâ ya`lemûn.
Meali : Onlara, inanan insanlar gibi siz de inanın dendi mi, derler ki: Akılsızlar gibi biz de mi inanacağız? Bilin ki aklı az olanlar onlardır ama bilmezler.
وَإِذَا لَقُوا۟ ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ قَالُوۤا۟ ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَوۡا۟ إِلَىٰ شَیَـٰطِینِهِمۡ قَالُوۤا۟ إِنَّا مَعَكُمۡ إِنَّمَا نَحۡنُ مُسۡتَهۡزِءُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ leḳu-lleẕîne âmenû ḳâlû âmennâ. veiẕâ ḫalev ilâ şeyâṭînihim ḳâlû innâ me`akum innemâ naḥnu mustehziûn.
Meali : İnananlarla buluştular mı inandık derler. Şeytanlarıyla yalnız kaldılar mı şüphe yok ki derler, biz sizinleyiz, biz ancak alay etmekdeyiz.
ٱللَّهُ یَسۡتَهۡزِئُ بِهِمۡ وَیَمُدُّهُمۡ فِی طُغۡیَـٰنِهِمۡ یَعۡمَهُونَ
Türkçe Okunuşu : allâhu yestehziu bihim veyemudduhum fî ṭuğyânihim ya`mehûn.
Meali : Allah onlarla alay eder, taşkınlıklarında, azgınlıklarında başı boş dolaşsınlar diye mühlet verir onlara.
أُو۟لَـٰۤىِٕكَ ٱلَّذِینَ ٱشۡتَرَوُا۟ ٱلضَّلَـٰلَةَ بِٱلۡهُدَىٰ فَمَا رَبِحَت تِّجَـٰرَتُهُمۡ وَمَا كَانُوا۟ مُهۡتَدِینَ
Türkçe Okunuşu : ulâike-lleẕîne-şteravu-ḍḍalâlete bilhudâ. femâ rabiḥat ticâratuhum vemâ kânû muhtedîn.
Meali : Onlardır doğru yolu satıp azgınlığı alanlar. Alışverişlerinden faydalanmadıkları gibi bir kazanç yolu da tutmamışlardır.
مَثَلُهُمۡ كَمَثَلِ ٱلَّذِی ٱسۡتَوۡقَدَ نَارࣰا فَلَمَّاۤ أَضَاۤءَتۡ مَا حَوۡلَهُۥ ذَهَبَ ٱللَّهُ بِنُورِهِمۡ وَتَرَكَهُمۡ فِی ظُلُمَـٰتࣲ لَّا یُبۡصِرُونَ
Türkçe Okunuşu : meŝeluhum kemeŝeli-lleẕi-stevḳade nârâ. felemmâ eḍâet mâ ḥavlehû ẕehebe-llâhu binûrihim veterakehum fî żulumâtil lâ yubṣirûn.
Meali : Onlar, bir ateş yakıp ışıklanmak isteyen kimseye benzerler. Ateş, çevrelerindeki şeyleri aydınlattı mı Allah, nurlarını alıverir de onları karanlıklarda bırakır, görmezler.
صُمُّۢ بُكۡمٌ عُمۡیࣱ فَهُمۡ لَا یَرۡجِعُونَ
Türkçe Okunuşu : ṣummum bukmun `umyun fehum lâ yerci`ûn.
Meali : Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, doğru yola dönemezler.
أَوۡ كَصَیِّبࣲ مِّنَ ٱلسَّمَاۤءِ فِیهِ ظُلُمَـٰتࣱ وَرَعۡدࣱ وَبَرۡقࣱ یَجۡعَلُونَ أَصَـٰبِعَهُمۡ فِیۤ ءَاذَانِهِم مِّنَ ٱلصَّوَ ٰعِقِ حَذَرَ ٱلۡمَوۡتِۚ وَٱللَّهُ مُحِیطُۢ بِٱلۡكَـٰفِرِینَ
Türkçe Okunuşu : ev keṣayyibim mine-ssemâi fîhi żulumâtuv vera`duv veberḳ. yec`alûne eṣâbi`ahum fî âẕânihim mine-ṣṣavâ`iḳi ḥaẕera-lmevt. vellâhu muḥîṭum bilkâfirîn.
Meali : Yahut da gökten boşana boşana yağan yağmura tutulmuşa benzerler; orada karanlıklar var, gök gürlemede, şimşek çakmada. Ölüm korkusuyla yıldırımların sesini duymamak için parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Allah'sa inanmayanları çepçevre kaplamış, kavramıştır.
یَكَادُ ٱلۡبَرۡقُ یَخۡطَفُ أَبۡصَـٰرَهُمۡۖ كُلَّمَاۤ أَضَاۤءَ لَهُم مَّشَوۡا۟ فِیهِ وَإِذَاۤ أَظۡلَمَ عَلَیۡهِمۡ قَامُوا۟ۚ وَلَوۡ شَاۤءَ ٱللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمۡعِهِمۡ وَأَبۡصَـٰرِهِمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَیۡءࣲ قَدِیرࣱ
Türkçe Okunuşu : yekâdu-lberḳu yaḫṭafu ebṣârahum. kullemâ eḍâe lehum meşev fîhi veiẕâ ażleme `aleyhim ḳâmû. velev şâe-llâhu leẕehebe bisem`ihim veebṣârihim. inne-llâhe `alâ kulli şey'in ḳadîr.
Meali : Şimşek neredeyse gözlerini alacak onların. Çakıp etraf aydınlandı mı yürürler, karanlıkta kaldılar mı dururlar. Allah dilerse duymalarını da alır, gözlerini de kör eder. Şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعۡبُدُوا۟ رَبَّكُمُ ٱلَّذِی خَلَقَكُمۡ وَٱلَّذِینَ مِن قَبۡلِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-nnâsu-`budû rabbekumu-lleẕî ḫaleḳakum velleẕîne min ḳablikum le`allekum tetteḳûn.
Meali : Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin de takva sahiplerinden olun.
ٱلَّذِی جَعَلَ لَكُمُ ٱلۡأَرۡضَ فِرَ ٰشࣰا وَٱلسَّمَاۤءَ بِنَاۤءࣰ وَأَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَاۤءِ مَاۤءࣰ فَأَخۡرَجَ بِهِۦ مِنَ ٱلثَّمَرَ ٰتِ رِزۡقࣰا لَّكُمۡۖ فَلَا تَجۡعَلُوا۟ لِلَّهِ أَندَادࣰا وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕî ce`ale lekumu-l'arḍa firâşev vessemâe binaâ. veenzele mine-ssemâi mâen feaḫrace bihî mine-ŝŝemerâti rizḳal lekum. felâ tec`alû lillâhi endâdev veentum ta`lemûn.
Meali : Öyle bir Allah'tır ki size yeryüzünü döşek etmiştir, gökyüzünü tavan. Gökten yağmur yağdırır, o yağmurla meyveler yetiştirir. Sizi rızıklandırır. Ona eşitler var demeyin, zaten olmadığını bilirsiniz de.
وَإِن كُنتُمۡ فِی رَیۡبࣲ مِّمَّا نَزَّلۡنَا عَلَىٰ عَبۡدِنَا فَأۡتُوا۟ بِسُورَةࣲ مِّن مِّثۡلِهِۦ وَٱدۡعُوا۟ شُهَدَاۤءَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ إِن كُنتُمۡ صَـٰدِقِینَ
Türkçe Okunuşu : vein kuntum fî raybim mimmâ nezzelnâ `alâ `abdinâ fe'tû bisûratim mim miŝlih. ved`û şuhedâekum min dûni-llâhi in kuntum ṣâdiḳîn.
Meali : Kulumuza indiregeldiğimiz Kur'an'da şüpheniz varsa ona benzer bir sure getirin, doğrucuysanız Allah'tan başka tanıklarınızı da çağırın.
فَإِن لَّمۡ تَفۡعَلُوا۟ وَلَن تَفۡعَلُوا۟ فَٱتَّقُوا۟ ٱلنَّارَ ٱلَّتِی وَقُودُهَا ٱلنَّاسُ وَٱلۡحِجَارَةُۖ أُعِدَّتۡ لِلۡكَـٰفِرِینَ
Türkçe Okunuşu : feil lem tef`alû velen tef`alû fetteḳu-nnâra-lletî veḳûduhe-nnâsu velḥicârah. u`iddet lilkâfirîn.
Meali : Bunu yapamazsanız, kesin olarak da yapamazsınız ya, sakının odunu insanlarla taşlar olan ve kafirlere hazırlanan ateşten.
وَبَشِّرِ ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّـٰلِحَـٰتِ أَنَّ لَهُمۡ جَنَّـٰتࣲ تَجۡرِی مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَـٰرُۖ كُلَّمَا رُزِقُوا۟ مِنۡهَا مِن ثَمَرَةࣲ رِّزۡقࣰا قَالُوا۟ هَـٰذَا ٱلَّذِی رُزِقۡنَا مِن قَبۡلُۖ وَأُتُوا۟ بِهِۦ مُتَشَـٰبِهࣰاۖ وَلَهُمۡ فِیهَاۤ أَزۡوَ ٰجࣱ مُّطَهَّرَةࣱۖ وَهُمۡ فِیهَا خَـٰلِدُونَ
Türkçe Okunuşu : vebeşşiri-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti enne lehum cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâr. kullemâ ruziḳû minhâ min ŝemeratir rizḳan ḳâlû hâẕe-lleẕî ruziḳnâ min ḳablu veutû bihî muteşâbihâ. velehum fîhâ ezvâcum muṭahherâtuv vehum fîhâ ḫâlidûn.
Meali : İnananlara ve iyi işlerde bulunanlara müjde ver: Onlar içindir kıyılarından ırmaklar akan bahçeler. Orada bir meyveyle rızıklandılar mı bundan önce de bunu tatmıştık derler, onları dünyadakilere benzetirler. Onlara, dünyadakilere benzer rızıklar sunulur. Orada tertemiz eşler de var onlara, orada ebedi kalırlar.
۞ إِنَّ ٱللَّهَ لَا یَسۡتَحۡیِۦۤ أَن یَضۡرِبَ مَثَلࣰا مَّا بَعُوضَةࣰ فَمَا فَوۡقَهَاۚ فَأَمَّا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ فَیَعۡلَمُونَ أَنَّهُ ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّهِمۡۖ وَأَمَّا ٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟ فَیَقُولُونَ مَاذَاۤ أَرَادَ ٱللَّهُ بِهَـٰذَا مَثَلࣰاۘ یُضِلُّ بِهِۦ كَثِیرࣰا وَیَهۡدِی بِهِۦ كَثِیرࣰاۚ وَمَا یُضِلُّ بِهِۦۤ إِلَّا ٱلۡفَـٰسِقِینَ
Türkçe Okunuşu : inne-llâhe lâ yestaḥyî ey yaḍribe meŝelem mâ be`ûḍaten femâ fevḳahâ. feemme-lleẕîne âmenû feya`lemûne ennehu-lḥaḳḳu mir rabbihim. veemme-lleẕîne keferû feyeḳûlûne mâẕâ erâde-llâhu bihâẕâ meŝelâ. yuḍillu bihî keŝîrav veyehdî bihî keŝîrâ. vemâ yuḍillu bihî ille-lfâsiḳîn.
Meali : Şüphe yok ki Allah, sivrisineği de örnek getirmekten çekinmez, ondan üstün olanları da. İnananlar bilirler ki bu örnek, yerindedir ve Rablerindendir. Fakat inanmayanlar, Allah bu örnekle ne demek istiyor ki derler. O, bununla çoklarını şaşırtıp azdırır, çoklarını da doğru yola getirir. Azdırıp şaşırttıkları, ancak kötü işler yapanlardır.
ٱلَّذِینَ یَنقُضُونَ عَهۡدَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعۡدِ مِیثَـٰقِهِۦ وَیَقۡطَعُونَ مَاۤ أَمَرَ ٱللَّهُ بِهِۦۤ أَن یُوصَلَ وَیُفۡسِدُونَ فِی ٱلۡأَرۡضِۚ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ هُمُ ٱلۡخَـٰسِرُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕîne yenḳuḍûne `ahde-llâhi mim ba`di mîŝâḳih. veyaḳṭa`ûne mâ emera-llâhu bihî ey yûṣale veyufsidûne fi-l'arḍ. ulâike humu-lḫâsirûn.
Meali : Kötülükte bulunanlar onlardır ki Allah'la ahdettikten sonra ahitlerini bozarlar. Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler, yeryüzünde bozgunculuk ederler. Onlardır ziyankarlar.
كَیۡفَ تَكۡفُرُونَ بِٱللَّهِ وَكُنتُمۡ أَمۡوَ ٰتࣰا فَأَحۡیَـٰكُمۡۖ ثُمَّ یُمِیتُكُمۡ ثُمَّ یُحۡیِیكُمۡ ثُمَّ إِلَیۡهِ تُرۡجَعُونَ
Türkçe Okunuşu : keyfe tekfurûne billâhi vekuntum emvâten feaḥyâkum. ŝumme yumîtukum ŝumme yuḥyîkum ŝumme ileyhi turce`ûn.
Meali : Allah'ı nasıl inkar edebilirsiniz ki ölüydünüz, diriltti sizi. Sonra öldürür, sonra gene diriltir, sonra da gerisin geriye ona dönersiniz.
هُوَ ٱلَّذِی خَلَقَ لَكُم مَّا فِی ٱلۡأَرۡضِ جَمِیعࣰا ثُمَّ ٱسۡتَوَىٰۤ إِلَى ٱلسَّمَاۤءِ فَسَوَّىٰهُنَّ سَبۡعَ سَمَـٰوَ ٰتࣲۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَیۡءٍ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : huve-lleẕî ḫaleḳa lekum mâ fi-l'arḍi cemî`an ŝumme-stevâ ile-ssemâi fesevvâhunne seb`a semâvât. vehuve bikulli şey'in `alîm.
Meali : Öyle bir Allah'tır ki yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı, sonra iradesini yücelere yöneltti de gökleri nizam ve intizam üzere yedi kat olarak yarattı. O, her şeyi bilir.
وَإِذۡ قَالَ رَبُّكَ لِلۡمَلَـٰۤىِٕكَةِ إِنِّی جَاعِلࣱ فِی ٱلۡأَرۡضِ خَلِیفَةࣰۖ قَالُوۤا۟ أَتَجۡعَلُ فِیهَا مَن یُفۡسِدُ فِیهَا وَیَسۡفِكُ ٱلدِّمَاۤءَ وَنَحۡنُ نُسَبِّحُ بِحَمۡدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۖ قَالَ إِنِّیۤ أَعۡلَمُ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳâle rabbuke lilmelâiketi innî câ`ilun fi-l'arḍi ḫalîfeh. ḳâlû etec`alu fîhâ mey yufsidu fîhâ veyesfiku-ddimâ'. venaḥnu nusebbiḥu biḥamdike venuḳaddisu lek. ḳâle innî a`lemu mâ lâ ta`lemûn.
Meali : Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti.
وَعَلَّمَ ءَادَمَ ٱلۡأَسۡمَاۤءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمۡ عَلَى ٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةِ فَقَالَ أَنۢبِـُٔونِی بِأَسۡمَاۤءِ هَـٰۤؤُلَاۤءِ إِن كُنتُمۡ صَـٰدِقِینَ
Türkçe Okunuşu : ve`alleme âdeme-l'esmâe kullehâ ŝumme `araḍahum `ale-lmelâiketi feḳâle embiûnî biesmâi hâulâi in kuntum ṣâdiḳîn.
Meali : Âdem'e bütün adları bildirmişti de meleklere o adlarla anılan şeyleri gösterip hadi demişti, doğrucuysanız bunların adlarını haber verin.
قَالُوا۟ سُبۡحَـٰنَكَ لَا عِلۡمَ لَنَاۤ إِلَّا مَا عَلَّمۡتَنَاۤۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلۡعَلِیمُ ٱلۡحَكِیمُ
Türkçe Okunuşu : ḳâlû subḥâneke lâ `ilme lenâ illâ mâ `allemtenâ. inneke ente-l`alîmu-lḥakîm.
Meali : Demişlerdi ki: Noksan sıfatlardan seni arı biliriz, bize bildirdiğin şeylerden başka bilgimiz yok. Şüphe yok ki sen, her şeyi bilirsin, hüküm ve hikmet sahibisin.
قَالَ یَـٰۤـَٔادَمُ أَنۢبِئۡهُم بِأَسۡمَاۤىِٕهِمۡۖ فَلَمَّاۤ أَنۢبَأَهُم بِأَسۡمَاۤىِٕهِمۡ قَالَ أَلَمۡ أَقُل لَّكُمۡ إِنِّیۤ أَعۡلَمُ غَیۡبَ ٱلسَّمَـٰوَ ٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَأَعۡلَمُ مَا تُبۡدُونَ وَمَا كُنتُمۡ تَكۡتُمُونَ
Türkçe Okunuşu : ḳâle yâ âdemu embi'hum biesmâihim. felemmâ embeehum biesmâihim ḳâle elem eḳul lekum innî a`lemu ğaybe-ssemâvâti vel'arḍi vea`lemu mâ tubdûne vemâ kuntum tektumûn.
Meali : Demişti ki: Ey Âdem onlara, yaratıkları adlarıyla haber ver, Âdem, her şeyi adlı adınca haber verince demişti ki: Ben size demedim mi, göklerdeki gizli şeyleri de bilirim, yeryüzünde ki gizli şeyleri de. Açığa vurduğunuzu da bilirim, gizlediğinizi de.
وَإِذۡ قُلۡنَا لِلۡمَلَـٰۤىِٕكَةِ ٱسۡجُدُوا۟ لِـَٔادَمَ فَسَجَدُوۤا۟ إِلَّاۤ إِبۡلِیسَ أَبَىٰ وَٱسۡتَكۡبَرَ وَكَانَ مِنَ ٱلۡكَـٰفِرِینَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳulnâ lilmelâiketi-scudû liâdeme fesecedû illâ iblîs. ebâ vestekbera vekâne mine-lkâfirîn.
Meali : Hani meleklere, Âdem'e secde edin demiştik de İblisten başka bütün melekler secde etmişlerdi. O, secde etmekten çekinmiş, ululanmak istemişti de kafirlerden olmuştu.
وَقُلۡنَا یَـٰۤـَٔادَمُ ٱسۡكُنۡ أَنتَ وَزَوۡجُكَ ٱلۡجَنَّةَ وَكُلَا مِنۡهَا رَغَدًا حَیۡثُ شِئۡتُمَا وَلَا تَقۡرَبَا هَـٰذِهِ ٱلشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ ٱلظَّـٰلِمِینَ
Türkçe Okunuşu : veḳulnâ yâ âdemu-skun ente vezevcuke-lcennete vekulâ minhâ rağaden ḥayŝu şi'tumâ. velâ taḳrabâ hâẕihi-şşecerate fetekûnâ mine-żżâlimîn.
Meali : Demiştik ki: Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, dilediğinizi bol bol yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa haddini aşanlardan olursunuz.
فَأَزَلَّهُمَا ٱلشَّیۡطَـٰنُ عَنۡهَا فَأَخۡرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِیهِۖ وَقُلۡنَا ٱهۡبِطُوا۟ بَعۡضُكُمۡ لِبَعۡضٍ عَدُوࣱّۖ وَلَكُمۡ فِی ٱلۡأَرۡضِ مُسۡتَقَرࣱّ وَمَتَـٰعٌ إِلَىٰ حِینࣲ
Türkçe Okunuşu : feezellehume-şşeyṭânu `anhâ feaḫracehumâ mimmâ kânâ fîh. veḳulne-hbiṭû ba`ḍukum liba`ḍin `aduvv. velekum fi-l'arḍi musteḳarruv vemetâ`un ilâ ḥîn.
Meali : Şeytansa oradan onların ayaklarını kaydırdı, onları bulundukları makamdan çıkarıverdi. Dedik ki: Bazınız, bazınıza düşman olarak inin buradan. Bir zamana kadar yeryüzünde oturmanız, oradan rızıklanmanız mukadder.
فَتَلَقَّىٰۤ ءَادَمُ مِن رَّبِّهِۦ كَلِمَـٰتࣲ فَتَابَ عَلَیۡهِۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِیمُ
Türkçe Okunuşu : feteleḳḳâ âdemu mir rabbihî kelimâtin fetâbe `aleyh. innehû huve-ttevvâbu-rraḥîm.
Meali : Âdem, Rabbinden bazı sözler belledi de Allah tövbesini kabul etti. Şüphe yok ki o, bütün tövbeleri kabul eder, rahimdir.
قُلۡنَا ٱهۡبِطُوا۟ مِنۡهَا جَمِیعࣰاۖ فَإِمَّا یَأۡتِیَنَّكُم مِّنِّی هُدࣰى فَمَن تَبِعَ هُدَایَ فَلَا خَوۡفٌ عَلَیۡهِمۡ وَلَا هُمۡ یَحۡزَنُونَ
Türkçe Okunuşu : ḳulne-hbiṭû minhâ cemî`â. feimmâ ye'tiyennekum minnî huden femen tebi`a hudâye felâ ḫavfun `aleyhim velâ hum yaḥzenûn.
Meali : Dedik ki: Hepiniz de cennetten inin. Fakat benden size bir doğru yol gösterici geldi mi o doğru yolu gösterenin izinden gidenlere ne korku vardır, ne hüzün.
وَٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟ وَكَذَّبُوا۟ بِـَٔایَـٰتِنَاۤ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ أَصۡحَـٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِیهَا خَـٰلِدُونَ
Türkçe Okunuşu : velleẕîne keferû vekeẕẕebû biâyâtinâ ulâike aṣḥâbu-nnâr. hum fîhâ ḫâlidûn.
Meali : İnanmayanlarla delillerimizi yalanlayanlara gelince: Onlardır ateş ehli; onlar, orada ebedi kalırlar.
یَـٰبَنِیۤ إِسۡرَ ٰۤءِیلَ ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ٱلَّتِیۤ أَنۡعَمۡتُ عَلَیۡكُمۡ وَأَوۡفُوا۟ بِعَهۡدِیۤ أُوفِ بِعَهۡدِكُمۡ وَإِیَّـٰیَ فَٱرۡهَبُونِ
Türkçe Okunuşu : yâ benî isrâîle-ẕkurû ni`metiye-lletî en`amtu `aleykum veevfû bi`ahdî ûfi bi`ahdikum veiyyâye ferhebûn.
Meali : Ey İsrailoğulları, anın size verdiğim nimeti. Vefa edin ahdime de vefa edeyim ahdinize ve ancak benden korkun artık.
وَءَامِنُوا۟ بِمَاۤ أَنزَلۡتُ مُصَدِّقࣰا لِّمَا مَعَكُمۡ وَلَا تَكُونُوۤا۟ أَوَّلَ كَافِرِۭ بِهِۦۖ وَلَا تَشۡتَرُوا۟ بِـَٔایَـٰتِی ثَمَنࣰا قَلِیلࣰا وَإِیَّـٰیَ فَٱتَّقُونِ
Türkçe Okunuşu : veâminû bimâ enzeltu muṣaddiḳal limâ me`akum velâ tekûnû evvele kâfirim bih. velâ teşterû biâyâtî ŝemenen ḳalîlâ. veiyyâye fetteḳûn.
Meali : İndirdiğim Kur'an'a inanın. Sizdeki kitabı da doğrulayıcıdır o. Ona ilk inanmayan siz olmayın. Delillerimi az ve değersiz bir parayla değişmeyin, ancak benden sakının.
وَلَا تَلۡبِسُوا۟ ٱلۡحَقَّ بِٱلۡبَـٰطِلِ وَتَكۡتُمُوا۟ ٱلۡحَقَّ وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : velâ telbisu-lḥaḳḳa bilbâṭili vetektumu-lḥaḳḳa veentum ta`lemûn.
Meali : Doğruyu batılla karıştırıp da bile bile gerçeği unutup gizlemeyin.
وَأَقِیمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُوا۟ ٱلزَّكَوٰةَ وَٱرۡكَعُوا۟ مَعَ ٱلرَّ ٰكِعِینَ
Türkçe Okunuşu : veeḳîmu-ṣṣalâte veâtu-zzekâte verke`û me`a-rrâki`în.
Meali : Namaz kılın, zekat verin, rüku edin rüku edenlerle.
۞ أَتَأۡمُرُونَ ٱلنَّاسَ بِٱلۡبِرِّ وَتَنسَوۡنَ أَنفُسَكُمۡ وَأَنتُمۡ تَتۡلُونَ ٱلۡكِتَـٰبَۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Türkçe Okunuşu : ete'murûne-nnâse bilbirri vetensevne enfusekum veentum tetlûne-lkitâb. efelâ ta`ḳilûn.
Meali : İnsanlara iyilik etmelerini emrediyorsunuz da kendinizi unutuyor musunuz? Ve kitabı okumaktasınız siz. Aklınız mı yok, düşünmez misiniz?
وَٱسۡتَعِینُوا۟ بِٱلصَّبۡرِ وَٱلصَّلَوٰةِۚ وَإِنَّهَا لَكَبِیرَةٌ إِلَّا عَلَى ٱلۡخَـٰشِعِینَ
Türkçe Okunuşu : veste`înû biṣṣabri veṣṣalâh. veinnehâ lekebîratun illâ `ale-lḫâşi`în.
Meali : Sabretmek ve namaz kılmak hususunda Allah'tan yardım dileyin. Bunlar ağır ve büyük şeylerdir ama saygılı kimselere göre değil.
ٱلَّذِینَ یَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَـٰقُوا۟ رَبِّهِمۡ وَأَنَّهُمۡ إِلَیۡهِ رَ ٰجِعُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕîne yeżunnûne ennehum mulâḳû rabbihim veennehum ileyhi râci`ûn.
Meali : Saygılılar, öyle kimselerdir ki Rablerine ulaşacaklarını iyiden iyiye umarlar, ona döneceklerini iyiden iyiye bilirler.
یَـٰبَنِیۤ إِسۡرَ ٰۤءِیلَ ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ٱلَّتِیۤ أَنۡعَمۡتُ عَلَیۡكُمۡ وَأَنِّی فَضَّلۡتُكُمۡ عَلَى ٱلۡعَـٰلَمِینَ
Türkçe Okunuşu : yâ benî isrâîle-ẕkurû ni`metiye-lletî en`amtu `aleykum veennî feḍḍaltukum `ale-l`âlemîn.
Meali : Ey İsrail oğulları, anın size verdiğim nimetlerimi, anın sizi bütün alemlerden üstün ettiğimi.
وَٱتَّقُوا۟ یَوۡمࣰا لَّا تَجۡزِی نَفۡسٌ عَن نَّفۡسࣲ شَیۡـࣰٔا وَلَا یُقۡبَلُ مِنۡهَا شَفَـٰعَةࣱ وَلَا یُؤۡخَذُ مِنۡهَا عَدۡلࣱ وَلَا هُمۡ یُنصَرُونَ
Türkçe Okunuşu : vetteḳû yevmel lâ teczî nefsun `an nefsin şey'ev velâ yuḳbelu minhâ şefâ`atuv velâ yu'ḫaẕu minhâ `adluv velâ hum yunṣarûn.
Meali : Korkun o günden ki hiç kimse, bir başkasının yerine bir şey ödeyemez o gün; kimsenin kimseye şefaati kabul edilmez, kimseden karşılık da alınmaz, onlara yardım da edilmez.
وَإِذۡ نَجَّیۡنَـٰكُم مِّنۡ ءَالِ فِرۡعَوۡنَ یَسُومُونَكُمۡ سُوۤءَ ٱلۡعَذَابِ یُذَبِّحُونَ أَبۡنَاۤءَكُمۡ وَیَسۡتَحۡیُونَ نِسَاۤءَكُمۡۚ وَفِی ذَ ٰلِكُم بَلَاۤءࣱ مِّن رَّبِّكُمۡ عَظِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : veiẕ necceynâkum min âli fir`avne yesûmûnekum sûe-l`aẕâbi yuẕebbiḥûne ebnâekum veyestaḥyûne nisâekum. vefî ẕâlikum belâum mir rabbikum `ażîm.
Meali : Hatırlayın o zamanı ki sizi Firavun'un soyundan kurtardık. Onlar, size kötü bir surette azap ediyorlar, oğullarınızı kesiyorlar, kızlarınızı diri bırakmak istiyorlardı. Bu işte Rabbinizin bir sınaması vardı.
وَإِذۡ فَرَقۡنَا بِكُمُ ٱلۡبَحۡرَ فَأَنجَیۡنَـٰكُمۡ وَأَغۡرَقۡنَاۤ ءَالَ فِرۡعَوۡنَ وَأَنتُمۡ تَنظُرُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ feraḳnâ bikumu-lbaḥra feenceynâkum veağraḳnâ âle fir`avne veentum tenżurûn.
Meali : Bir vakit sizin için denizi yardık da kurtardık sizi; Firavun'un soyunu sopunu sulara boğduk; siz de buna bakıp duruyordunuz.
وَإِذۡ وَ ٰعَدۡنَا مُوسَىٰۤ أَرۡبَعِینَ لَیۡلَةࣰ ثُمَّ ٱتَّخَذۡتُمُ ٱلۡعِجۡلَ مِنۢ بَعۡدِهِۦ وَأَنتُمۡ ظَـٰلِمُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ vâ`adnâ mûsâ erbe`îne leyleten ŝumme-tteḫaẕtumu-l`icle mim ba`dihî veentum żâlimûn.
Meali : Bir vakit Musa'ya kırk gecelik vade verdik. Sonra siz, o yokken tuttunuz da buzağıya kapıldınız, böylece zulmediyordunuz işte.
ثُمَّ عَفَوۡنَا عَنكُم مِّنۢ بَعۡدِ ذَ ٰلِكَ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Türkçe Okunuşu : ŝumme `afevnâ `ankum mim ba`di ẕâlike le`allekum teşkurûn.
Meali : Bundan sonra gene sizi affettik, şükretmeniz gerekti.
وَإِذۡ ءَاتَیۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَـٰبَ وَٱلۡفُرۡقَانَ لَعَلَّكُمۡ تَهۡتَدُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ âteynâ mûse-lkitâbe velfurḳâne le`allekum tehtedûn.
Meali : Doğru yolu bulasınız diye bir vakit Musa'ya kitap ve doğruyla eğriyi ayırt eden hükümler verdik.
وَإِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِۦ یَـٰقَوۡمِ إِنَّكُمۡ ظَلَمۡتُمۡ أَنفُسَكُم بِٱتِّخَاذِكُمُ ٱلۡعِجۡلَ فَتُوبُوۤا۟ إِلَىٰ بَارِىِٕكُمۡ فَٱقۡتُلُوۤا۟ أَنفُسَكُمۡ ذَ ٰلِكُمۡ خَیۡرࣱ لَّكُمۡ عِندَ بَارِىِٕكُمۡ فَتَابَ عَلَیۡكُمۡۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِیمُ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳâle mûsâ liḳavmihî yâ ḳavmi innekum żalemtum enfusekum bittiḫâẕikumu-l`icle fetûbû ilâ bâriikum faḳtulû enfusekum. ẕâlikum ḫayrul lekum `inde bâriikum. fetâbe `aleykum. innehû huve-ttevvâbu-rraḥîm.
Meali : Hani Musa, kavmine, siz buzağıya kapılmakla gerçekten kendinize zulmettiniz; tertemiz yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün. Bu, yaratıcınız katında sizin için çok hayırlıdır demişti de Allah, bu yüzden tövbenizi kabul etmişti. Şüphe yok ki o, tövbeleri kabul eden rahimdir.
وَإِذۡ قُلۡتُمۡ یَـٰمُوسَىٰ لَن نُّؤۡمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى ٱللَّهَ جَهۡرَةࣰ فَأَخَذَتۡكُمُ ٱلصَّـٰعِقَةُ وَأَنتُمۡ تَنظُرُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳultum yâ mûsâ len nu'mine leke ḥattâ nera-llâhe cehraten feeḫaẕetkumu-ṣṣâ`iḳatu veentum tenżurûn.
Meali : Bir zamanlar ya Musa demiştiniz, Allah'ı apaçık görmedikçe inanmayız sana. Derken bakınıp duruyordunuz, bir yıldırım düşmüş de sizi yakıvermişti.
ثُمَّ بَعَثۡنَـٰكُم مِّنۢ بَعۡدِ مَوۡتِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Türkçe Okunuşu : ŝumme be`aŝnâkum mim ba`di mevtikum le`allekum teşkurûn.
Meali : Sonra da gene şükredesiniz diye ölümünüzden sonra sizi dirilttik.
وَظَلَّلۡنَا عَلَیۡكُمُ ٱلۡغَمَامَ وَأَنزَلۡنَا عَلَیۡكُمُ ٱلۡمَنَّ وَٱلسَّلۡوَىٰۖ كُلُوا۟ مِن طَیِّبَـٰتِ مَا رَزَقۡنَـٰكُمۡۚ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَـٰكِن كَانُوۤا۟ أَنفُسَهُمۡ یَظۡلِمُونَ
Türkçe Okunuşu : veżallelnâ `aleykumu-lğamâme veenzelnâ `aleykumu-lmenne vesselvâ. kulû min ṭayyibâti mâ razaḳnâkum. vemâ żalemûnâ velâkin kânû enfusehum yażlimûn.
Meali : Bulutla gölgelendirmiştik sizi. Rızıklandırdığımız tertemiz şeylerden yiyin diye size kudret helvasıyla bıldırcın indirmiştik. Onlar, zulmü bize etmediler, kendilerine ettiler.
وَإِذۡ قُلۡنَا ٱدۡخُلُوا۟ هَـٰذِهِ ٱلۡقَرۡیَةَ فَكُلُوا۟ مِنۡهَا حَیۡثُ شِئۡتُمۡ رَغَدࣰا وَٱدۡخُلُوا۟ ٱلۡبَابَ سُجَّدࣰا وَقُولُوا۟ حِطَّةࣱ نَّغۡفِرۡ لَكُمۡ خَطَـٰیَـٰكُمۡۚ وَسَنَزِیدُ ٱلۡمُحۡسِنِینَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳulne-dḫulû hâẕihi-lḳaryete fekulû minhâ ḥayŝu şi'tum rağadev vedḫulu-lbâbe succedev veḳûlû ḥiṭṭatun nağfir lekum ḫaṭâyâkum. vesenezîdu-lmuḥsinîn.
Meali : Bir vakit şu şehre girin, nimetlerinden, nerede dilerseniz orada bolbol yiyin, kapısından secde ederek girin, burası yurttur deyin, yarlıganma dileyin de suçlarınızı örtelim; iyilikte bulunanların sevabını daha da arttıracağız demiştik.
فَبَدَّلَ ٱلَّذِینَ ظَلَمُوا۟ قَوۡلًا غَیۡرَ ٱلَّذِی قِیلَ لَهُمۡ فَأَنزَلۡنَا عَلَى ٱلَّذِینَ ظَلَمُوا۟ رِجۡزࣰا مِّنَ ٱلسَّمَاۤءِ بِمَا كَانُوا۟ یَفۡسُقُونَ
Türkçe Okunuşu : febeddele-lleẕîne żalemû ḳavlen ğayra-lleẕî ḳîle lehum feenzelnâ `ale-lleẕîne żalemû riczem mine-ssemâi bimâ kânû yefsuḳûn.
Meali : Fakat zulmedenler, sözü, kendilerine söylenen şekilden başka bir şekle sokmuşlar, değiştirmişlerdi. Biz de zulmedenlere, kötülükte bulunduklarından dolayı gökten bir azap indirivermiştik.
۞ وَإِذِ ٱسۡتَسۡقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِۦ فَقُلۡنَا ٱضۡرِب بِّعَصَاكَ ٱلۡحَجَرَۖ فَٱنفَجَرَتۡ مِنۡهُ ٱثۡنَتَا عَشۡرَةَ عَیۡنࣰاۖ قَدۡ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسࣲ مَّشۡرَبَهُمۡۖ كُلُوا۟ وَٱشۡرَبُوا۟ مِن رِّزۡقِ ٱللَّهِ وَلَا تَعۡثَوۡا۟ فِی ٱلۡأَرۡضِ مُفۡسِدِینَ
Türkçe Okunuşu : veiẕi-stesḳâ mûsâ liḳavmihî feḳulne-ḍrib bi`aṣâke-lḥacer. fenfecerat minhu-ŝnetâ `aşrate `aynâ. ḳad `alime kullu unâsim meşrabehum. kulû veşrabû mir rizḳi-llâhi velâ ta`ŝev fi-l'arḍi mufsidîn.
Meali : Gene bir zaman oldu ki Musa, kavmi için su diledi de ona, sopanla vur taşa demiştik. Vurunca taştan on iki pınar fışkırmıştı. Halkın her bölüğü, su içeceği kaynağı bilmiş, anlamıştı. Allah'ın rızkından yiyin, için de haddinizi aşıp yeryüzünü fesada vermeyin.
وَإِذۡ قُلۡتُمۡ یَـٰمُوسَىٰ لَن نَّصۡبِرَ عَلَىٰ طَعَامࣲ وَ ٰحِدࣲ فَٱدۡعُ لَنَا رَبَّكَ یُخۡرِجۡ لَنَا مِمَّا تُنۢبِتُ ٱلۡأَرۡضُ مِنۢ بَقۡلِهَا وَقِثَّاۤىِٕهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَاۖ قَالَ أَتَسۡتَبۡدِلُونَ ٱلَّذِی هُوَ أَدۡنَىٰ بِٱلَّذِی هُوَ خَیۡرٌۚ ٱهۡبِطُوا۟ مِصۡرࣰا فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلۡتُمۡۗ وَضُرِبَتۡ عَلَیۡهِمُ ٱلذِّلَّةُ وَٱلۡمَسۡكَنَةُ وَبَاۤءُو بِغَضَبࣲ مِّنَ ٱللَّهِۗ ذَ ٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ كَانُوا۟ یَكۡفُرُونَ بِـَٔایَـٰتِ ٱللَّهِ وَیَقۡتُلُونَ ٱلنَّبِیِّـۧنَ بِغَیۡرِ ٱلۡحَقِّۗ ذَ ٰلِكَ بِمَا عَصَوا۟ وَّكَانُوا۟ یَعۡتَدُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳultum yâ mûsâ len naṣbira `alâ ṭa`âmiv vâḥidin fed`u lenâ rabbeke yuḫric lenâ mimmâ tumbitu-l'arḍu mim baḳlihâ veḳiŝŝâihâ vefûmihâ ve`adesihâ vebeṣalihâ. ḳâle etestebdilûne-lleẕî huve ednâ billeẕî huve ḫayr. ihbiṭû miṣran feinne lekum mâ seeltum. veḍuribet `aleyhimu-ẕẕilletu velmeskenetu vebâû biğaḍabim mine-llâh. ẕâlike biennehum kânû yekfurûne biâyâti-llâhi veyaḳtulûne-nnebiyyîne biğayri-lḥaḳḳ. ẕâlike bimâ `aṣav vekânû ya`tedûn.
Meali : Bir zaman demiştiniz ki: Ya Musa, biz bir türlü yemeğe dayanamayız. Rabbinden bizim için iste de bize yerin yetiştirdiği şeylerden versin. Yerden yeşillik, kabak, sarımsak, mercimek, soğan bitirsin. Musa demişti ki: Daha hayırlı olanı, ondan daha aşağılık bir şeyle değiştirmek mi istiyorsunuz? Mısır'a inin, orada dilediğiniz şey var. Üzerlerine aşağılık ve yoksulluk çullanmıştı, Allah'ın da gazabına uğradılar. Evet, öyle de oldu; çünkü Allah'ın delillerine inanmamışlardı, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Evet, öyle de oldu; çünkü isyana boğulmuşlardı, çünkü aşırı gidiyorlardı.
إِنَّ ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ وَٱلَّذِینَ هَادُوا۟ وَٱلنَّصَـٰرَىٰ وَٱلصَّـٰبِـِٔینَ مَنۡ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلۡیَوۡمِ ٱلۡـَٔاخِرِ وَعَمِلَ صَـٰلِحࣰا فَلَهُمۡ أَجۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ وَلَا خَوۡفٌ عَلَیۡهِمۡ وَلَا هُمۡ یَحۡزَنُونَ
Türkçe Okunuşu : inne-lleẕîne âmenû velleẕîne hâdû venneṣârâ veṣṣâbi'îne men âmene billâhi velyevmi-l'âḫiri ve`amile ṣâliḥan felehum ecruhum `inde rabbihim. velâ ḫavfun `aleyhim velâ hum yaḥzenûn.
Meali : Şüphe yok ki insanlarla Yahudi olanlardan, Nasranilerden, Sabiilerden, Allah'a ve son güne inanan ve iyi işler gören kimselere, Rableri katında ecir var. Onlar için ne korku vardır, ne hüzün.
وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِیثَـٰقَكُمۡ وَرَفَعۡنَا فَوۡقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُوا۟ مَاۤ ءَاتَیۡنَـٰكُم بِقُوَّةࣲ وَٱذۡكُرُوا۟ مَا فِیهِ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ eḫaẕnâ mîŝâḳakum verafa`nâ fevḳakumu-ṭṭûr. ḫuẕû mâ âteynâkum biḳuvvetiv veẕkurû mâ fîhi le`allekum tetteḳûn.
Meali : Gene bir vakit sizden söz almıştık, Tur dağını üstünüze yüceltmiştik. Size verdiğimiz kitabı azimle alın, sakınanlardan olmak için de içindeki emirleri anın demiştik.
ثُمَّ تَوَلَّیۡتُم مِّنۢ بَعۡدِ ذَ ٰلِكَۖ فَلَوۡلَا فَضۡلُ ٱللَّهِ عَلَیۡكُمۡ وَرَحۡمَتُهُۥ لَكُنتُم مِّنَ ٱلۡخَـٰسِرِینَ
Türkçe Okunuşu : ŝumme tevelleytum mim ba`di ẕâlik. felevlâ faḍlu-llâhi `aleykum veraḥmetuhû lekuntum mine-lḫâsirîn.
Meali : Bundan sonra gene yüz çevirmiştiniz. Allah'ın ihsanı ve rahmeti olmasaydı ziyankarlardan olurdunuz ya.
وَلَقَدۡ عَلِمۡتُمُ ٱلَّذِینَ ٱعۡتَدَوۡا۟ مِنكُمۡ فِی ٱلسَّبۡتِ فَقُلۡنَا لَهُمۡ كُونُوا۟ قِرَدَةً خَـٰسِـِٔینَ
Türkçe Okunuşu : veleḳad `alimtumu-lleẕîne-`tedev minkum fi-ssebti feḳulnâ lehum kûnû ḳiradeten ḫâsiîn.
Meali : Bilirsiniz elbet, içinizde cumartesi gününe hürmet etmeyip emirden çıkanlara aşağılık maymun olun demiştik.
فَجَعَلۡنَـٰهَا نَكَـٰلࣰا لِّمَا بَیۡنَ یَدَیۡهَا وَمَا خَلۡفَهَا وَمَوۡعِظَةࣰ لِّلۡمُتَّقِینَ
Türkçe Okunuşu : fece`alnâhâ nekâlel limâ beyne yedeyhâ vemâ ḫalfehâ vemev`iżatel lilmutteḳîn.
Meali : O zaman bunu görenlerle sonradan gelenlere ibret, sakınanlara da bir öğüt olmak üzere onları maymun şekline sokmuştuk.
وَإِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِۦۤ إِنَّ ٱللَّهَ یَأۡمُرُكُمۡ أَن تَذۡبَحُوا۟ بَقَرَةࣰۖ قَالُوۤا۟ أَتَتَّخِذُنَا هُزُوࣰاۖ قَالَ أَعُوذُ بِٱللَّهِ أَنۡ أَكُونَ مِنَ ٱلۡجَـٰهِلِینَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳâle mûsâ liḳavmihî inne-llâhe ye'murukum en teẕbeḥû beḳarah. ḳâlû etetteḫiẕunâ huzuvâ. ḳâle e`ûẕu billâhi en ekûne mine-lcâhilîn.
Meali : Gene bir zaman Musa, kavmine demişti ki: Şüphe yok ki Allah, size bir inek boğazlamanızı emrediyor. Kavmi, bizimle alay mı ediyorsun demişti. Musa, Allah'a sığınırım bilgisizlere katılmaktan demişti.
قَالُوا۟ ٱدۡعُ لَنَا رَبَّكَ یُبَیِّن لَّنَا مَا هِیَۚ قَالَ إِنَّهُۥ یَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةࣱ لَّا فَارِضࣱ وَلَا بِكۡرٌ عَوَانُۢ بَیۡنَ ذَ ٰلِكَۖ فَٱفۡعَلُوا۟ مَا تُؤۡمَرُونَ
Türkçe Okunuşu : ḳâlu-d`u lenâ rabbeke yubeyyil lenâ mâ hî. ḳâle innehû yeḳûlu innehâ beḳaratul lâ fâriḍuv velâ bikr. `avânum beyne ẕâlik. fef`alû mâ tu'merûn.
Meali : Peki demişlerdi, Rabbine dua et de ne biçim inek keselim, açıklasın bize. Musa, Allah diyor ki demişti, ne işten kalmış kart olacak, ne genç. İkisi arası dinç bir inek olmalı. Hadi, size emredilen şeyi yapın.
قَالُوا۟ ٱدۡعُ لَنَا رَبَّكَ یُبَیِّن لَّنَا مَا لَوۡنُهَاۚ قَالَ إِنَّهُۥ یَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةࣱ صَفۡرَاۤءُ فَاقِعࣱ لَّوۡنُهَا تَسُرُّ ٱلنَّـٰظِرِینَ
Türkçe Okunuşu : ḳâlu-d`u lenâ rabbeke yubeyyil lenâ mâ levnuhâ. ḳâle innehû yeḳûlu innehâ beḳaratun ṣafrâu fâḳi`ul levnuhâ tesurru-nnâżirîn.
Meali : Demişlerdi ki: Rengi nasıl olsun? Rabbine dua et de açıklasın bize. Musa, Allah diyor ki demişti, sapsarı, lekesiz olacak, bakanlara sevinç, neşe verir bir renk.
قَالُوا۟ ٱدۡعُ لَنَا رَبَّكَ یُبَیِّن لَّنَا مَا هِیَ إِنَّ ٱلۡبَقَرَ تَشَـٰبَهَ عَلَیۡنَا وَإِنَّاۤ إِن شَاۤءَ ٱللَّهُ لَمُهۡتَدُونَ
Türkçe Okunuşu : ḳâlu-d`u lenâ rabbeke yubeyyil lenâ mâ hiye inne-lbeḳara teşâbehe `aleynâ. veinnâ in şâe-llâhu lemuhtedûn.
Meali : Demişlerdi ki: Bu nasıl inek? Bizce inek ineğe benzer. Rabbine dua et de bize bildirsin. Allah dilerse buluruz elbet.
قَالَ إِنَّهُۥ یَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةࣱ لَّا ذَلُولࣱ تُثِیرُ ٱلۡأَرۡضَ وَلَا تَسۡقِی ٱلۡحَرۡثَ مُسَلَّمَةࣱ لَّا شِیَةَ فِیهَاۚ قَالُوا۟ ٱلۡـَٔـٰنَ جِئۡتَ بِٱلۡحَقِّۚ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا۟ یَفۡعَلُونَ
Türkçe Okunuşu : ḳâle innehû yeḳûlu innehâ beḳaratul lâ ẕelûlun tuŝîru-l'arḍa velâ tesḳi-lḥarŝ. musellemetul lâ şiyete fîhâ. ḳâlu-l'âne ci'te bilḥaḳḳ. feẕebeḥûhâ vemâ kâdû yef`alûn.
Meali : Musa, Allah diyor ki demişti, ne çifte koşulup tarla sürmüş olacak, ne ekin sulamış olacak. Ayıpsız, lekesiz, alacasız olmalı. Hah demişlerdi, şimdi gerçeği söyledin. İneği boğazladılar, boğazladılar ama az kaldı bu emri yerine getiremeyeceklerdi.
وَإِذۡ قَتَلۡتُمۡ نَفۡسࣰا فَٱدَّ ٰرَ ٰٔۡ تُمۡ فِیهَاۖ وَٱللَّهُ مُخۡرِجࣱ مَّا كُنتُمۡ تَكۡتُمُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳateltum nefsen feddâra'tum fîhâ. vellâhu muḫricum mâ kuntum tektumûn.
Meali : O vakit birisini öldürmüş, çekişip suçu üstünüzden atmıştınız hani. Allah'sa gizlediğinizi açığa vuracaktı.
فَقُلۡنَا ٱضۡرِبُوهُ بِبَعۡضِهَاۚ كَذَ ٰلِكَ یُحۡیِ ٱللَّهُ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَیُرِیكُمۡ ءَایَـٰتِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ
Türkçe Okunuşu : feḳulne-ḍribûhu biba`ḍihâ. keẕâlike yuḥyi-llâhu-lmevtâ veyurîkum âyâtihî le`allekum ta`ḳilûn.
Meali : Demiştik ki: O adama, ineğin bir uzvuyla vurun işte Allah, aklınız başınıza gelsin diye ölüleri böyle diriltir, delillerini size böyle gösterir.
ثُمَّ قَسَتۡ قُلُوبُكُم مِّنۢ بَعۡدِ ذَ ٰلِكَ فَهِیَ كَٱلۡحِجَارَةِ أَوۡ أَشَدُّ قَسۡوَةࣰۚ وَإِنَّ مِنَ ٱلۡحِجَارَةِ لَمَا یَتَفَجَّرُ مِنۡهُ ٱلۡأَنۡهَـٰرُۚ وَإِنَّ مِنۡهَا لَمَا یَشَّقَّقُ فَیَخۡرُجُ مِنۡهُ ٱلۡمَاۤءُۚ وَإِنَّ مِنۡهَا لَمَا یَهۡبِطُ مِنۡ خَشۡیَةِ ٱللَّهِۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَـٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Türkçe Okunuşu : ŝumme ḳaset ḳulûbukum mim ba`di ẕâlike fehiye kelḥicârati ev eşeddu ḳasveh. veinne mine-lḥicârati lemâ yetefecceru minhu-l'enhâr. veinne minhâ lemâ yeşşeḳḳaḳu feyaḫrucu minhu-lmâ'. veinne minhâ lemâ yehbiṭu min ḫaşyeti-llâh. veme-llâhu biğâfilin `ammâ ta`melûn.
Meali : Ama bundan sonra kalpleriniz katılaştı, taşa döndü, Hatta taştan da katı bir hale geldi. Çünkü öyle taşlar var ki içinden nehirler kaynar. Öylesi var ki çatladı mı bağrından su fışkırır. Öylesi de var ki Allah korkusundan yerlere yuvarlanır. Allah, yaptığınızdan gafil değil ki.
۞ أَفَتَطۡمَعُونَ أَن یُؤۡمِنُوا۟ لَكُمۡ وَقَدۡ كَانَ فَرِیقࣱ مِّنۡهُمۡ یَسۡمَعُونَ كَلَـٰمَ ٱللَّهِ ثُمَّ یُحَرِّفُونَهُۥ مِنۢ بَعۡدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمۡ یَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : efetaṭme`ûne ey yu'minû lekum veḳad kâne ferîḳum minhum yesme`ûne kelâme-llâhi ŝumme yuḥarrifûnehû mim ba`di mâ `aḳalûhu vehum ya`lemûn.
Meali : Bunların, size inanıvereceklerini mi umuyor, buna mı tamah ediyorsunuz? İçlerinde bir bölük var ki Allah sözünü duyduktan, akılları o sözleri aldıktan sonra da bilebile değiştirirlerdi o sözleri.
وَإِذَا لَقُوا۟ ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ قَالُوۤا۟ ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعۡضُهُمۡ إِلَىٰ بَعۡضࣲ قَالُوۤا۟ أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ ٱللَّهُ عَلَیۡكُمۡ لِیُحَاۤجُّوكُم بِهِۦ عِندَ رَبِّكُمۡۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ leḳu-lleẕîne âmenû ḳâlû âmennâ. veiẕâ ḫalâ ba`ḍuhum ilâ ba`ḍin ḳâlû etuḥaddiŝûnehum bimâ feteḥa-llâhu `aleykum liyuḥâccûkum bihî `inde rabbikum. efelâ ta`ḳilûn.
Meali : Onlar, inananlarla buluştular mı inandık derler de sonra birbirleriyle yalnız kaldılar mı aklınız mı yok derler, Rabbiniz indinde sizinle çekişsinler, aleyhinize delil göstersinler diye mi Allah'ın size açıkladığı şeyi tutup onlara söylüyorsunuz?
أَوَلَا یَعۡلَمُونَ أَنَّ ٱللَّهَ یَعۡلَمُ مَا یُسِرُّونَ وَمَا یُعۡلِنُونَ
Türkçe Okunuşu : evelâ ya`lemûne enne-llâhe ya`lemu mâ yusirrûne vemâ yu`linûn.
Meali : Bilmezler mi ki Allah, onların gizlediklerini de bilir, açığa vurduklarını da.
وَمِنۡهُمۡ أُمِّیُّونَ لَا یَعۡلَمُونَ ٱلۡكِتَـٰبَ إِلَّاۤ أَمَانِیَّ وَإِنۡ هُمۡ إِلَّا یَظُنُّونَ
Türkçe Okunuşu : veminhum ummiyyûne lâ ya`lemûne-lkitâbe illâ emâniyye vein hum illâ yeżunnûn.
Meali : İçlerinde, anasından doğduğu gibi kalan, okuma yazma bilmeyenler de var ki onlar, kitap nedir bilmezler. Bildikleri şey, ancak kuruntularıdır, onlar, ancak zanna kapılırlar.
فَوَیۡلࣱ لِّلَّذِینَ یَكۡتُبُونَ ٱلۡكِتَـٰبَ بِأَیۡدِیهِمۡ ثُمَّ یَقُولُونَ هَـٰذَا مِنۡ عِندِ ٱللَّهِ لِیَشۡتَرُوا۟ بِهِۦ ثَمَنࣰا قَلِیلࣰاۖ فَوَیۡلࣱ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتۡ أَیۡدِیهِمۡ وَوَیۡلࣱ لَّهُم مِّمَّا یَكۡسِبُونَ
Türkçe Okunuşu : feveylul lilleẕîne yektubûne-lkitâbe bieydîhim ŝumme yeḳûlûne hâẕâ min `indi-llâhi liyeşterû bihî ŝemenen ḳalîlâ. feveylul lehum mimmâ ketebet eydîhim veveylul lehum mimmâ yeksibûn.
Meali : Elleriyle kitap yazıp sonra da az bir para almak için bu, Allah tarafından geldi diyenlerin vay hallerine. Elleriyle yazdıklarından, o kitabı, kendileri düzdüklerinden dolayı vay hallerine, kazançları yüzünden vay hallerine.
وَقَالُوا۟ لَن تَمَسَّنَا ٱلنَّارُ إِلَّاۤ أَیَّامࣰا مَّعۡدُودَةࣰۚ قُلۡ أَتَّخَذۡتُمۡ عِندَ ٱللَّهِ عَهۡدࣰا فَلَن یُخۡلِفَ ٱللَّهُ عَهۡدَهُۥۤۖ أَمۡ تَقُولُونَ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : veḳâlû len temessene-nnâru illâ eyyâmem ma`dûdeh. ḳul etteḫaẕtum `inde-llâhi `ahden feley yuḫlife-llâhu `ahdehû em teḳûlûne `ale-llâhi mâ lâ ta`lemûn.
Meali : Dediler ki: Ateş, bizi yaksa bile birkaç gün yakar. De ki: Allah'tan bir söz mü aldınız? Aldınızsa Allah sözünden hiç dönmez. Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?
بَلَىٰۚ مَن كَسَبَ سَیِّئَةࣰ وَأَحَـٰطَتۡ بِهِۦ خَطِیۤـَٔتُهُۥ فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ أَصۡحَـٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِیهَا خَـٰلِدُونَ
Türkçe Okunuşu : belâ men kesebe seyyietev veeḥâṭat bihî ḫaṭîetuhû feulâike aṣḥâbu-nnâr. hum fîhâ ḫâlidûn.
Meali : Hayır, iş öyle değil; kim bir günah kazandı, vebali kendisini sardı, kapladıysa işte o çeşit adamlardır ateş ehli. Onlar, ateşte ebedi kalırlar.
وَٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّـٰلِحَـٰتِ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ أَصۡحَـٰبُ ٱلۡجَنَّةِۖ هُمۡ فِیهَا خَـٰلِدُونَ
Türkçe Okunuşu : velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti ulâike aṣḥâbu-lcenneh. hum fîhâ ḫâlidûn.
Meali : İnananlarla iyi işler görenlere gelince: Onlar cennet ehlidir, onlar da cennette ebedidir.
وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِیثَـٰقَ بَنِیۤ إِسۡرَ ٰۤءِیلَ لَا تَعۡبُدُونَ إِلَّا ٱللَّهَ وَبِٱلۡوَ ٰلِدَیۡنِ إِحۡسَانࣰا وَذِی ٱلۡقُرۡبَىٰ وَٱلۡیَتَـٰمَىٰ وَٱلۡمَسَـٰكِینِ وَقُولُوا۟ لِلنَّاسِ حُسۡنࣰا وَأَقِیمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُوا۟ ٱلزَّكَوٰةَ ثُمَّ تَوَلَّیۡتُمۡ إِلَّا قَلِیلࣰا مِّنكُمۡ وَأَنتُم مُّعۡرِضُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ eḫaẕnâ mîŝâḳa benî isrâîle lâ ta`budûne ille-llâhe vebilvâlideyni iḥsânev veẕi-lḳurbâ velyetâmâ velmesâkîni veḳûlû linnâsi ḥusnev veeḳîmu-ṣṣalâte veâtu-zzekâh. ŝumme tevelleytum illâ ḳalîlem minkum veentum mu`riḍûn.
Meali : Bir zaman İsrailoğullarından, Allah'tan başkasına tapmamak, anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik etmek üzere kesin söz almıştık. İnsanlara güzellikle söz söyleyin, iyi şeyler buyurun, namaz kılın, zekat verin demiştik. Sonra pek azınız müstesna, sözünüzden dönmüştünüz, hala da dönmedesiniz zaten.
وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِیثَـٰقَكُمۡ لَا تَسۡفِكُونَ دِمَاۤءَكُمۡ وَلَا تُخۡرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِیَـٰرِكُمۡ ثُمَّ أَقۡرَرۡتُمۡ وَأَنتُمۡ تَشۡهَدُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ eḫaẕnâ mîŝâḳakum lâ tesfikûne dimâekum velâ tuḫricûne enfusekum min diyârikum ŝumme aḳrartum veentum teşhedûn.
Meali : Bir zaman birbirinizin kanını dökmemek, yerinizden yurdunuzdan çıkmamak hususunda kesin söz almıştık sizden. Sonra siz de bunu ikrar etmiş, siz de buna tanık olmuştunuz.
ثُمَّ أَنتُمۡ هَـٰۤؤُلَاۤءِ تَقۡتُلُونَ أَنفُسَكُمۡ وَتُخۡرِجُونَ فَرِیقࣰا مِّنكُم مِّن دِیَـٰرِهِمۡ تَظَـٰهَرُونَ عَلَیۡهِم بِٱلۡإِثۡمِ وَٱلۡعُدۡوَ ٰنِ وَإِن یَأۡتُوكُمۡ أُسَـٰرَىٰ تُفَـٰدُوهُمۡ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَیۡكُمۡ إِخۡرَاجُهُمۡۚ أَفَتُؤۡمِنُونَ بِبَعۡضِ ٱلۡكِتَـٰبِ وَتَكۡفُرُونَ بِبَعۡضࣲۚ فَمَا جَزَاۤءُ مَن یَفۡعَلُ ذَ ٰلِكَ مِنكُمۡ إِلَّا خِزۡیࣱ فِی ٱلۡحَیَوٰةِ ٱلدُّنۡیَاۖ وَیَوۡمَ ٱلۡقِیَـٰمَةِ یُرَدُّونَ إِلَىٰۤ أَشَدِّ ٱلۡعَذَابِۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَـٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Türkçe Okunuşu : ŝumme entum hâulâi taḳtulûne enfusekum vetuḫricûne ferîḳam minkum min diyârihim. teżâherûne `aleyhim bil'iŝmi vel`udvân. veiy ye'tûkum usârâ tufâdûhum vehuve muḥarramun `aleykum iḫrâcuhum. efetu'minûne biba`ḍi-lkitâbi vetekfurûne biba`ḍ. femâ cezâu mey yef`alu ẕâlike minkum illâ ḫizyun fi-lḥayâti-ddunyâ. veyevme-lḳiyâmeti yuraddûne ilâ eşeddi-l`aẕâb. veme-llâhu biğâfilin `ammâ ta`melûn.
Meali : Sonra da sizler, o kişilersiniz ki birbirinizi öldürüyorsunuz. Bir bölüğünüzü yerinden yurdundan çıkarıyorsunuz. Onların aleyhinde, kötülükte, düşmanlıkta bulunmak üzere birleşiyorsunuz. Elinize esir düşerlerse onlara karşılık esirler veriyor, gene onları yurtlarına sokmuyorsunuz. Halbuki onları yurtlarından çıkarmak bile haramdı size. Yoksa kitabın bir kısmına inanıyor, bir kısmına inanmıyor musunuz? İçinizde bunları yapanların kazancı, dünya hayatında ancak horluktan ibaret, kıyamet günüyse onlar daha çetin bir azaba atılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir ki.
أُو۟لَـٰۤىِٕكَ ٱلَّذِینَ ٱشۡتَرَوُا۟ ٱلۡحَیَوٰةَ ٱلدُّنۡیَا بِٱلۡـَٔاخِرَةِۖ فَلَا یُخَفَّفُ عَنۡهُمُ ٱلۡعَذَابُ وَلَا هُمۡ یُنصَرُونَ
Türkçe Okunuşu : ulâike-lleẕîne-şteravu-lḥayâte-ddunyâ bil'âḫirati. felâ yuḫaffefu `anhumu-l`aẕâbu velâ hum yunṣarûn.
Meali : Onlar, ahireti dünya yaşayışına satmış kimselerdir. Onların azabı da hafifletilmez, onlara yardım da edilmez.
وَلَقَدۡ ءَاتَیۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَـٰبَ وَقَفَّیۡنَا مِنۢ بَعۡدِهِۦ بِٱلرُّسُلِۖ وَءَاتَیۡنَا عِیسَى ٱبۡنَ مَرۡیَمَ ٱلۡبَیِّنَـٰتِ وَأَیَّدۡنَـٰهُ بِرُوحِ ٱلۡقُدُسِۗ أَفَكُلَّمَا جَاۤءَكُمۡ رَسُولُۢ بِمَا لَا تَهۡوَىٰۤ أَنفُسُكُمُ ٱسۡتَكۡبَرۡتُمۡ فَفَرِیقࣰا كَذَّبۡتُمۡ وَفَرِیقࣰا تَقۡتُلُونَ
Türkçe Okunuşu : veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe veḳaffeynâ mim ba`dihî birrusuli veâteynâ `îse-bne meryeme-lbeyyinâti veeyyednâhu birûḥi-lḳudus. efekullemâ câekum rasûlum bimâ lâ tehvâ enfusukumu-stekbertum. feferîḳan keẕẕebtum veferîḳan taḳtulûn.
Meali : Şüphe yok ki Musa'ya Tevrat'ı verdik, ardından birtakım peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verip onu RuhülKudüs'le kuvvetlendirdik. Nefsinizin hoşlanmadığı bir emirle peygamber geldi mi demek ululanmak isteyeceksiniz, kiminiz onları yalanlayacak, kiminiz öldürecek ha.
وَقَالُوا۟ قُلُوبُنَا غُلۡفُۢۚ بَل لَّعَنَهُمُ ٱللَّهُ بِكُفۡرِهِمۡ فَقَلِیلࣰا مَّا یُؤۡمِنُونَ
Türkçe Okunuşu : veḳâlû ḳulûbunâ ğulf. bel le`anehumu-llâhu bikufrihim feḳalîlem mâ yu'minûn.
Meali : Dediler ki: kalplerimiz örtülü, kılıf içinde. İş öyle değil. Küfürleri yüzünden Allah onları rahmetinden uzaklaştırdı. Onun için azı, pek azı inanır.
وَلَمَّا جَاۤءَهُمۡ كِتَـٰبࣱ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقࣱ لِّمَا مَعَهُمۡ وَكَانُوا۟ مِن قَبۡلُ یَسۡتَفۡتِحُونَ عَلَى ٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟ فَلَمَّا جَاۤءَهُم مَّا عَرَفُوا۟ كَفَرُوا۟ بِهِۦۚ فَلَعۡنَةُ ٱللَّهِ عَلَى ٱلۡكَـٰفِرِینَ
Türkçe Okunuşu : velemmâ câehum kitâbum min `indi-llâhi muṣaddiḳul limâ me`ahum vekânû min ḳablu yesteftiḥûne `ale-lleẕîne keferû. felemmâ câehum mâ `arafû keferû bih. fela`netu-llâhi `ale-lkâfirîn.
Meali : Evvelce kafir olanlara üst gelmek için imdat isterlerken Allah tarafından, onların inandığı kitabı tasdik eden bir kitap geldi, bildikleri, tanıdıkları zuhur etti mi ona kafir oldular. Hay Allah'ın laneti kafirlere olsun.
بِئۡسَمَا ٱشۡتَرَوۡا۟ بِهِۦۤ أَنفُسَهُمۡ أَن یَكۡفُرُوا۟ بِمَاۤ أَنزَلَ ٱللَّهُ بَغۡیًا أَن یُنَزِّلَ ٱللَّهُ مِن فَضۡلِهِۦ عَلَىٰ مَن یَشَاۤءُ مِنۡ عِبَادِهِۦۖ فَبَاۤءُو بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبࣲۚ وَلِلۡكَـٰفِرِینَ عَذَابࣱ مُّهِینࣱ
Türkçe Okunuşu : bi'seme-şterav bihî enfusehum ey yekfurû bimâ enzele-llâhu bağyen ey yunezzile-llâhu min faḍlihî `alâ mey yeşâu min `ibâdih. febâû biğaḍabin `alâ ğaḍab. velilkâfirîne `aẕâbum muhîn.
Meali : Ne pis şeydir o kendilerini satmaları, bu suretle de Allah'ın indirdiği Kur'an'a kafir olmaları, Allah'ın, kullarından dilediğine ihsan edip kitap indirmesine haset ederek kafirlikte bulunmaları. Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. Kafirler için aşağılık bir azap var.
وَإِذَا قِیلَ لَهُمۡ ءَامِنُوا۟ بِمَاۤ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُوا۟ نُؤۡمِنُ بِمَاۤ أُنزِلَ عَلَیۡنَا وَیَكۡفُرُونَ بِمَا وَرَاۤءَهُۥ وَهُوَ ٱلۡحَقُّ مُصَدِّقࣰا لِّمَا مَعَهُمۡۗ قُلۡ فَلِمَ تَقۡتُلُونَ أَنۢبِیَاۤءَ ٱللَّهِ مِن قَبۡلُ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِینَ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ ḳîle lehum âminû bimâ enzele-llâhu ḳâlû nu'minu bimâ unzile `aleynâ veyekfurûne bimâ verâehû vehuve-lḥaḳḳu muṣaddiḳal limâ me`ahum. ḳul felime taḳtulûne embiyâe-llâhi min ḳablu in kuntum mu'minîn.
Meali : Onlara, Allah'ın indirdiğine inanın denince biz, bize indirilene inandık derler de ondan başkasına inanmazlar. Halbuki o, gerçektir, onlara inen kitabın gerçekliğini söyler. De ki: İnanmışsanız neden önceleri Tanrı peygamberlerini öldürdünüz?
۞ وَلَقَدۡ جَاۤءَكُم مُّوسَىٰ بِٱلۡبَیِّنَـٰتِ ثُمَّ ٱتَّخَذۡتُمُ ٱلۡعِجۡلَ مِنۢ بَعۡدِهِۦ وَأَنتُمۡ ظَـٰلِمُونَ
Türkçe Okunuşu : veleḳad câekum mûsâ bilbeyyinâti ŝumme-tteḫaẕtumu-l`icle mim ba`dihî veentum żâlimûn.
Meali : Andolsun ki Musa, size açık delillerle geldi de ondan sonra tuttunuz, buzağıya taptınız, siz o zalimlersiniz işte.
وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِیثَـٰقَكُمۡ وَرَفَعۡنَا فَوۡقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُوا۟ مَاۤ ءَاتَیۡنَـٰكُم بِقُوَّةࣲ وَٱسۡمَعُوا۟ۖ قَالُوا۟ سَمِعۡنَا وَعَصَیۡنَا وَأُشۡرِبُوا۟ فِی قُلُوبِهِمُ ٱلۡعِجۡلَ بِكُفۡرِهِمۡۚ قُلۡ بِئۡسَمَا یَأۡمُرُكُم بِهِۦۤ إِیمَـٰنُكُمۡ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِینَ
Türkçe Okunuşu : veiẕ eḫaẕnâ mîŝâḳakum verafa`nâ fevḳakumu-ṭṭûr. ḫuẕû mâ âteynâkum biḳuvvetiv vesme`û. ḳâlû semi`nâ ve`aṣaynâ veuşribû fî ḳulûbihimu-l`icle bikufrihim. ḳul bi'semâ ye'murukum bihî îmânukum in kuntum mu'minîn.
Meali : De ki: O vakit sizden kesin söz almıştık, Tur dağını üstünüze yüceltmiştik. Size verdiğimizi azimle tutun, dinleyin demiştik. Onlar da duyduk demişlerdi ve asi olduk. Buzağı sevgisi, küfürleri yüzünden ta iliklerine işlemişti. İnanmışsanız inancınız, ne de kötü ve pis şey emrediyor size.
قُلۡ إِن كَانَتۡ لَكُمُ ٱلدَّارُ ٱلۡـَٔاخِرَةُ عِندَ ٱللَّهِ خَالِصَةࣰ مِّن دُونِ ٱلنَّاسِ فَتَمَنَّوُا۟ ٱلۡمَوۡتَ إِن كُنتُمۡ صَـٰدِقِینَ
Türkçe Okunuşu : ḳul in kânet lekumu-ddâru-l'âḫiratu `inde-llâhi ḫâliṣatem min dûni-nnâsi fetemennevu-lmevte in kuntum ṣâdiḳîn.
Meali : De ki: Âhiret yurdu, Allah katında başkalarının değil de bilhassa sizinse ve sözünüzde doğrucuysanız ölümü dilesenize.
وَلَن یَتَمَنَّوۡهُ أَبَدَۢا بِمَا قَدَّمَتۡ أَیۡدِیهِمۡۚ وَٱللَّهُ عَلِیمُۢ بِٱلظَّـٰلِمِینَ
Türkçe Okunuşu : veley yetemennevhu ebedem bimâ ḳaddemet eydîhim. vellâhu `alîmum biżżâlimîn.
Meali : Fakat elleriyle kazandıkları suçlardan dolayı hiçbir zaman dilemezler. Allah, zalimleri iyice bilir.
وَلَتَجِدَنَّهُمۡ أَحۡرَصَ ٱلنَّاسِ عَلَىٰ حَیَوٰةࣲ وَمِنَ ٱلَّذِینَ أَشۡرَكُوا۟ۚ یَوَدُّ أَحَدُهُمۡ لَوۡ یُعَمَّرُ أَلۡفَ سَنَةࣲ وَمَا هُوَ بِمُزَحۡزِحِهِۦ مِنَ ٱلۡعَذَابِ أَن یُعَمَّرَۗ وَٱللَّهُ بَصِیرُۢ بِمَا یَعۡمَلُونَ
Türkçe Okunuşu : veletecidennehum aḥraṣa-nnâsi `alâ ḥayâh. vemine-lleẕîne eşrakû yeveddu eḥaduhum lev yu`ammeru elfe seneh. vemâ huve bimuzaḥziḥihî mine-l`aẕâbi ey yu`ammer. vellâhu beṣîrum bimâ ya`melûn.
Meali : Andolsun ki onları, insanların hayata en düşkünü olarak bulursun. Onlar, müşriklerden de düşkündür hayata. Her biri bin yıl yaşamayı arzular. Fakat yaşasa ne olacak? Onu azaptan kurtaramaz ki. Allah, ne yapıyorlarsa görmede.
قُلۡ مَن كَانَ عَدُوࣰّا لِّجِبۡرِیلَ فَإِنَّهُۥ نَزَّلَهُۥ عَلَىٰ قَلۡبِكَ بِإِذۡنِ ٱللَّهِ مُصَدِّقࣰا لِّمَا بَیۡنَ یَدَیۡهِ وَهُدࣰى وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُؤۡمِنِینَ
Türkçe Okunuşu : ḳul men kâne `aduvvel licibrîle feinnehû nezzelehû `alâ ḳalbike biiẕni-llâhi muṣaddiḳal limâ beyne yedeyhi vehudev vebuşrâ lilmu'minîn.
Meali : De ki: Kim Cibril'e düşmansa iyi bilsin ki o, Allah'ın izniyle evvelce inen kitapların doğruluğunu bildiren, inananlara doğru yolu gösteren ve bir müjdeci olan Kur'an'ı, senin kalbine indirmiştir.
مَن كَانَ عَدُوࣰّا لِّلَّهِ وَمَلَـٰۤىِٕكَتِهِۦ وَرُسُلِهِۦ وَجِبۡرِیلَ وَمِیكَىٰلَ فَإِنَّ ٱللَّهَ عَدُوࣱّ لِّلۡكَـٰفِرِینَ
Türkçe Okunuşu : men kâne `aduvvel lillâhi vemelâiketihî verusulihî vecibrîle vemîkâle feinne-llâhe `aduvvul lilkâfirîn.
Meali : Kim, Allah'a ve meleklerine ve peygamberlerine ve Cibril'e ve Mikal'e düşman olursa bilsin ki Allah da kafirlere düşmandır.
وَلَقَدۡ أَنزَلۡنَاۤ إِلَیۡكَ ءَایَـٰتِۭ بَیِّنَـٰتࣲۖ وَمَا یَكۡفُرُ بِهَاۤ إِلَّا ٱلۡفَـٰسِقُونَ
Türkçe Okunuşu : veleḳad enzelnâ ileyke âyâtim beyyinât. vemâ yekfuru bihâ ille-lfâsiḳûn.
Meali : Andolsun ki sana apaçık ayetler indirdik. Onlara, ancak kötü işlerde bulunanlar kafir olur.
أَوَكُلَّمَا عَـٰهَدُوا۟ عَهۡدࣰا نَّبَذَهُۥ فَرِیقࣱ مِّنۡهُمۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا یُؤۡمِنُونَ
Türkçe Okunuşu : evekullemâ `âhedû `ahden nebeẕehû ferîḳum minhum. bel ekŝeruhum lâ yu'minûn.
Meali : Onlarla bir ahde girişildi mi içlerinden bir bölüğü o ahdi bozacak ha. Bir bölüğünün ahdini bozması şöyle dursun, zaten çokları inanmazlar.
وَلَمَّا جَاۤءَهُمۡ رَسُولࣱ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقࣱ لِّمَا مَعَهُمۡ نَبَذَ فَرِیقࣱ مِّنَ ٱلَّذِینَ أُوتُوا۟ ٱلۡكِتَـٰبَ كِتَـٰبَ ٱللَّهِ وَرَاۤءَ ظُهُورِهِمۡ كَأَنَّهُمۡ لَا یَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : velemmâ câehum rasûlum min `indi-llâhi muṣaddiḳul limâ me`ahum nebeẕe ferîḳum mine-lleẕîne ûtu-lkitâb. kitâbe-llâhi verâe żuhûrihim keennehum lâ ya`lemûn.
Meali : Allah tarafından onlarda bulunan kitabın doğruluğunu bildiren bir peygamber geldi mi kitap ehlinin bir kısmı, Allah'ın kitabını artlarına atarlar, sanki de bilmezler.
وَٱتَّبَعُوا۟ مَا تَتۡلُوا۟ ٱلشَّیَـٰطِینُ عَلَىٰ مُلۡكِ سُلَیۡمَـٰنَۖ وَمَا كَفَرَ سُلَیۡمَـٰنُ وَلَـٰكِنَّ ٱلشَّیَـٰطِینَ كَفَرُوا۟ یُعَلِّمُونَ ٱلنَّاسَ ٱلسِّحۡرَ وَمَاۤ أُنزِلَ عَلَى ٱلۡمَلَكَیۡنِ بِبَابِلَ هَـٰرُوتَ وَمَـٰرُوتَۚ وَمَا یُعَلِّمَانِ مِنۡ أَحَدٍ حَتَّىٰ یَقُولَاۤ إِنَّمَا نَحۡنُ فِتۡنَةࣱ فَلَا تَكۡفُرۡۖ فَیَتَعَلَّمُونَ مِنۡهُمَا مَا یُفَرِّقُونَ بِهِۦ بَیۡنَ ٱلۡمَرۡءِ وَزَوۡجِهِۦۚ وَمَا هُم بِضَاۤرِّینَ بِهِۦ مِنۡ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذۡنِ ٱللَّهِۚ وَیَتَعَلَّمُونَ مَا یَضُرُّهُمۡ وَلَا یَنفَعُهُمۡۚ وَلَقَدۡ عَلِمُوا۟ لَمَنِ ٱشۡتَرَىٰهُ مَا لَهُۥ فِی ٱلۡـَٔاخِرَةِ مِنۡ خَلَـٰقࣲۚ وَلَبِئۡسَ مَا شَرَوۡا۟ بِهِۦۤ أَنفُسَهُمۡۚ لَوۡ كَانُوا۟ یَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : vettebe`û mâ tetlu-şşeyâṭînu `alâ mulki suleymân. vemâ kefera suleymânu velâkinne-şşeyâṭîne keferû yu`allimûne-nnâse-ssiḥr. vemâ unzile `ale-lmelekeyni bibâbile hârûte vemârût. vemâ yu`allimâni min eḥadin ḥattâ yeḳûlâ innemâ naḥnu fitnetun felâ tekfur. feyete`allemûne minhumâ mâ yuferriḳûne bihî beyne-lmer'i vezevcih. vemâ hum biḍârrîne bihî min eḥadin illâ biiẕni-llâh. veyete`allemûne mâ yeḍurruhum velâ yenfe`uhum. veleḳad `alimû lemeni-şterâhu mâ lehû fi-l'âḫirati min ḫalâḳ. velebi'se mâ şerav bihî enfusehum. lev kânû ya`lemûn.
Meali : Tuttular da Süleyman'ın saltanatı aleyhine, Şeytanların kapıldıkları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kafir olmamıştı, Şeytanlar kafir olmuşlardı. İnsanlara büyü yapmasını ve Babil'deki Harut, Marut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. O iki melek, hiçbir kimseye biz, ancak ve ancak Allah tarafından bir sınamayız, sakın kafir olma demeden bir şey öğretmiyordu. Onlardan, karıyla kocanın arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Öğrenenler de Allah'ın izni olmaksızın hiçbir kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, fakat hiçbir faydası olmayacak şeyleri öğrenmekteydiler. Andolsun ki bu bilgiyi satın alanın ahiretten nasibi yoktur, bunu iyice bilmişlerdi de. Fakat bir de canları pahasına satın aldıkları o şeyin ne pis şey olduğunu bilselerdi.
وَلَوۡ أَنَّهُمۡ ءَامَنُوا۟ وَٱتَّقَوۡا۟ لَمَثُوبَةࣱ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِ خَیۡرࣱۚ لَّوۡ كَانُوا۟ یَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : velev ennehum âmenû vetteḳav lemeŝûbetum min `indi-llâhi ḫayr. lev kânû ya`lemûn.
Meali : İman edip de kötülüklerden korunsalardı elbette Allah'tan elde edecekleri sevap, daha hayırlı olacaktı. Bir bilselerdi bunu.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ لَا تَقُولُوا۟ رَ ٰعِنَا وَقُولُوا۟ ٱنظُرۡنَا وَٱسۡمَعُوا۟ۗ وَلِلۡكَـٰفِرِینَ عَذَابٌ أَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenû lâ teḳûlû râ`inâ veḳûlu-nẕurnâ vesme`û. velilkâfirîne `aẕâbun elîm.
Meali : Ey insanlar, "bizi de gözet, bırak da anlayalım" demeyin. "Bize de bak, bizi de gözet" deyin ve dinleyin. Kafirlere pek elemli bir azap var.
مَّا یَوَدُّ ٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟ مِنۡ أَهۡلِ ٱلۡكِتَـٰبِ وَلَا ٱلۡمُشۡرِكِینَ أَن یُنَزَّلَ عَلَیۡكُم مِّنۡ خَیۡرࣲ مِّن رَّبِّكُمۡۚ وَٱللَّهُ یَخۡتَصُّ بِرَحۡمَتِهِۦ مَن یَشَاۤءُۚ وَٱللَّهُ ذُو ٱلۡفَضۡلِ ٱلۡعَظِیمِ
Türkçe Okunuşu : mâ yeveddu-lleẕîne keferû min ehli-lkitâbi vele-lmuşrikîne ey yunezzele `aleykum min ḫayrim mir rabbikum. vellâhu yaḫteṣṣu biraḥmetihî mey yeşâ'. vellâhu ẕu-lfaḍli-l`ażîm.
Meali : Ne kitap ehlinden kafir olanlar, ne de müşrikler, size Rabbinizden bir hayır indirilmesini istemezler. Allah'sa dilediğini rahmetiyle seçer de ona bir hususiyet verir. Allah büyük bir ihsan sahibidir.
۞ مَا نَنسَخۡ مِنۡ ءَایَةٍ أَوۡ نُنسِهَا نَأۡتِ بِخَیۡرࣲ مِّنۡهَاۤ أَوۡ مِثۡلِهَاۤۗ أَلَمۡ تَعۡلَمۡ أَنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَیۡءࣲ قَدِیرٌ
Türkçe Okunuşu : mâ nensaḫ min âyetin ev nunsihâ ne'ti biḫayrim minhâ ev miŝlihâ. elem ta`lem enne-llâhe `alâ kulli şey'in ḳadîr.
Meali : Bir ayetin hükmünü değiştirir, yahut geri bırakırsak ya ondan hayırlısını getiririz, yahut onun eşidini. Bilmez misin ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
أَلَمۡ تَعۡلَمۡ أَنَّ ٱللَّهَ لَهُۥ مُلۡكُ ٱلسَّمَـٰوَ ٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۗ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِن وَلِیࣲّ وَلَا نَصِیرٍ
Türkçe Okunuşu : elem ta`lem enne-llâhe lehû mulku-ssemâvâti vel'arḍ. vemâ lekum min dûni-llâhi miv veliyyiv velâ neṣîr.
Meali : Bilmez misin ki şüphesiz göklerin saltanatı da Allah'ındır, yeryüzünün saltanatı da ve sizin için Allah'tan başka ne bir dost vardır, ne bir yardımcı.
أَمۡ تُرِیدُونَ أَن تَسۡـَٔلُوا۟ رَسُولَكُمۡ كَمَا سُىِٕلَ مُوسَىٰ مِن قَبۡلُۗ وَمَن یَتَبَدَّلِ ٱلۡكُفۡرَ بِٱلۡإِیمَـٰنِ فَقَدۡ ضَلَّ سَوَاۤءَ ٱلسَّبِیلِ
Türkçe Okunuşu : em turîdûne en tes'elû rasûlekum kemâ suile mûsâ min ḳabl. vemey yetebeddeli-lkufra bil'îmâni feḳad ḍalle sevâe-ssebîl.
Meali : Yoksa siz de peygamberinizi, evvelce Musa'ya olduğu gibi sorguya mı çekmek istersiniz? Kim küfrü imanla değişirse artık doğru yoldan sapmış, azıtmış gitmiştir.
وَدَّ كَثِیرࣱ مِّنۡ أَهۡلِ ٱلۡكِتَـٰبِ لَوۡ یَرُدُّونَكُم مِّنۢ بَعۡدِ إِیمَـٰنِكُمۡ كُفَّارًا حَسَدࣰا مِّنۡ عِندِ أَنفُسِهِم مِّنۢ بَعۡدِ مَا تَبَیَّنَ لَهُمُ ٱلۡحَقُّۖ فَٱعۡفُوا۟ وَٱصۡفَحُوا۟ حَتَّىٰ یَأۡتِیَ ٱللَّهُ بِأَمۡرِهِۦۤۗ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَیۡءࣲ قَدِیرࣱ
Türkçe Okunuşu : vedde keŝîrum min ehli-lkitâbi lev yeruddûnekum mim ba`di îmânikum kuffârâ. ḥasedem min `indi enfusihim mim ba`di mâ tebeyyene lehumu-lḥaḳḳ. fa`fû vaṣfeḥû ḥattâ ye'tiye-llâhu biemrih. inne-llâhe `alâ kulli şey'in ḳadîr.
Meali : Kitap ehli olanların çoğu, sizi imana geldikten sonra döndürmek ister, kafir olmanızı diler. Gerçek, kendilerince de besbellidir ama sonra bunu, özlerindeki hasetlerinden isterler. Allah emri gelinceye dek bırakın, aldırış bile etmeyin. Şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
وَأَقِیمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُوا۟ ٱلزَّكَوٰةَۚ وَمَا تُقَدِّمُوا۟ لِأَنفُسِكُم مِّنۡ خَیۡرࣲ تَجِدُوهُ عِندَ ٱللَّهِۗ إِنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِیرࣱ
Türkçe Okunuşu : veeḳîmu-ṣṣalâte veâtu-zzekâh. vemâ tuḳaddimû lienfusikum min ḫayrin tecidûhu `inde-llâh. inne-llâhe bimâ ta`melûne beṣîr.
Meali : Namaz kılın, zekat verin. Kendiniz için; Önceden ne hayırda bulunursanız onu, Allah katında bulursunuz. Şüphe yok ki Allah, yaptıklarınızı görür.
وَقَالُوا۟ لَن یَدۡخُلَ ٱلۡجَنَّةَ إِلَّا مَن كَانَ هُودًا أَوۡ نَصَـٰرَىٰۗ تِلۡكَ أَمَانِیُّهُمۡۗ قُلۡ هَاتُوا۟ بُرۡهَـٰنَكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَـٰدِقِینَ
Türkçe Okunuşu : veḳâlû ley yedḫule-lcennete illâ men kâne hûden ev neṣârâ. tilke emâniyyuhum. ḳul hâtû burhânekum in kuntum ṣâdiḳîn.
Meali : Cennete Yahudi yahut Nasrani olmayan kesin olarak giremez dediler, kendi kuruntuları bu. De ki: Doğrucuysanız hadi, delillerinizi getirin bakalım.
بَلَىٰۚ مَنۡ أَسۡلَمَ وَجۡهَهُۥ لِلَّهِ وَهُوَ مُحۡسِنࣱ فَلَهُۥۤ أَجۡرُهُۥ عِندَ رَبِّهِۦ وَلَا خَوۡفٌ عَلَیۡهِمۡ وَلَا هُمۡ یَحۡزَنُونَ
Türkçe Okunuşu : belâ men esleme vechehû lillâhi vehuve muḥsinun felehû ecruhû `inde rabbih. velâ ḫavfun `aleyhim velâ hum yaḥzenûn.
Meali : Evet, kim, özü halis olarak yüzünü tertemiz bir surette Allah'a çevirir, ona teslim olursa ecri Rabbinin katındadır. Onlara ne korku vardır, ne de mahzun olurlar.
وَقَالَتِ ٱلۡیَهُودُ لَیۡسَتِ ٱلنَّصَـٰرَىٰ عَلَىٰ شَیۡءࣲ وَقَالَتِ ٱلنَّصَـٰرَىٰ لَیۡسَتِ ٱلۡیَهُودُ عَلَىٰ شَیۡءࣲ وَهُمۡ یَتۡلُونَ ٱلۡكِتَـٰبَۗ كَذَ ٰلِكَ قَالَ ٱلَّذِینَ لَا یَعۡلَمُونَ مِثۡلَ قَوۡلِهِمۡۚ فَٱللَّهُ یَحۡكُمُ بَیۡنَهُمۡ یَوۡمَ ٱلۡقِیَـٰمَةِ فِیمَا كَانُوا۟ فِیهِ یَخۡتَلِفُونَ
Türkçe Okunuşu : veḳâleti-lyehûdu leyseti-nneṣârâ `alâ şey'. veḳâleti-nneṣârâ leyseti-lyehûdu `alâ şey'iv vehum yetlûne-lkitâb. keẕâlike ḳâle-lleẕîne lâ ya`lemûne miŝle ḳavlihim. fellâhu yaḥkumu beynehum yevme-lḳiyâmeti fîmâ kânû fîhi yaḫtelifûn.
Meali : Yahudiler, Nasranilere, hiçbir şeye dayanmıyorlar dediler. Nasraniler de, Yahudiler, hiçbir şeye dayanmıyorlar dediler. Halbuki hepsi de kitap okurlar. Bilgisi olmayanlar da tıpkı onların dediklerini dedi. Allah, aykırılığa düştükleri şey yüzünden, kıyamet gününde aralarını bulur, gerçek hükmü verir elbet.
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَـٰجِدَ ٱللَّهِ أَن یُذۡكَرَ فِیهَا ٱسۡمُهُۥ وَسَعَىٰ فِی خَرَابِهَاۤۚ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ مَا كَانَ لَهُمۡ أَن یَدۡخُلُوهَاۤ إِلَّا خَاۤىِٕفِینَۚ لَهُمۡ فِی ٱلدُّنۡیَا خِزۡیࣱ وَلَهُمۡ فِی ٱلۡـَٔاخِرَةِ عَذَابٌ عَظِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : vemen ażlemu mimmem mene`a mesâcide-llâhi ey yuẕkera fîhe-smuhû vese`â fî ḫarâbihâ. ulâike mâ kâne lehum ey yedḫulûhâ illâ ḫâifîn. lehum fi-ddunyâ ḫizyuv velehum fi-l'âḫirati `aẕâbun `ażîm.
Meali : Allah için yapılan mescitlerde Allah'ın adının anılmasını men'eden ve onların yıkılmasına çalışan kimseden daha zalim kim var ki? Bunlar, ancak oralara korka korka girebilirler. Onlara dünyada horluk var, ahirette de pek büyük bir azap.
وَلِلَّهِ ٱلۡمَشۡرِقُ وَٱلۡمَغۡرِبُۚ فَأَیۡنَمَا تُوَلُّوا۟ فَثَمَّ وَجۡهُ ٱللَّهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ وَ ٰسِعٌ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : velillâhi-lmeşriḳu velmağribu feeynemâ tuvellû feŝemme vechu-llâh. inne-llâhe vâsi`un `alîm.
Meali : Doğu da Allah'ındır, batı da. Artık nereye dönerseniz dönün, orada Allah'a dönmüş olursunuz. Şüphe yok ki Allah'ın lütfü, rahmeti boldur, o her şeyi bilir.
وَقَالُوا۟ ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ وَلَدࣰاۗ سُبۡحَـٰنَهُۥۖ بَل لَّهُۥ مَا فِی ٱلسَّمَـٰوَ ٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ كُلࣱّ لَّهُۥ قَـٰنِتُونَ
Türkçe Okunuşu : veḳâlu-tteḫaẕe-llâhu veleden subḥâneh. bel lehû mâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. kullul lehû ḳânitûn.
Meali : Allah, kendisine oğul edindi dediler, haşa. Belki göklerde de ne varsa onundur, yeryüzünde de; hepsi de ona ram olmuştur.
بَدِیعُ ٱلسَّمَـٰوَ ٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ وَإِذَا قَضَىٰۤ أَمۡرࣰا فَإِنَّمَا یَقُولُ لَهُۥ كُن فَیَكُونُ
Türkçe Okunuşu : bedî`u-ssemâvâti vel'arḍ. veiẕâ ḳaḍâ emran feinnemâ yeḳûlu lehû kun feyekûn.
Meali : Gökleri de eşsiz, örneksiz yaratan odur, yeryüzünü de. Bir işin olmasını diledi mi ona ancak ol der, o iş oluverir.
وَقَالَ ٱلَّذِینَ لَا یَعۡلَمُونَ لَوۡلَا یُكَلِّمُنَا ٱللَّهُ أَوۡ تَأۡتِینَاۤ ءَایَةࣱۗ كَذَ ٰلِكَ قَالَ ٱلَّذِینَ مِن قَبۡلِهِم مِّثۡلَ قَوۡلِهِمۡۘ تَشَـٰبَهَتۡ قُلُوبُهُمۡۗ قَدۡ بَیَّنَّا ٱلۡـَٔایَـٰتِ لِقَوۡمࣲ یُوقِنُونَ
Türkçe Okunuşu : veḳâle-lleẕîne lâ ya`lemûne levlâ yukellimune-llâhu ev te'tînâ âyeh. keẕâlike ḳâle-lleẕîne min ḳablihim miŝle ḳavlihim. teşâbehet ḳulûbuhum. ḳad beyyenne-l'âyâti liḳavmiy yûḳinûn.
Meali : Bilgisi olmayanlar, Allah bizimle konuşsa, yahut bize bir delil, bir mucize gelse dediler. Önce gelenler de tıpkı onlar gibi söylemişlerdi. Kalpleri, ne kadar da birbirine benzedi onların. Gerçeği iyice bilmek isteyenlere ayetlerimizi apaçık gösterdik.
إِنَّاۤ أَرۡسَلۡنَـٰكَ بِٱلۡحَقِّ بَشِیرࣰا وَنَذِیرࣰاۖ وَلَا تُسۡـَٔلُ عَنۡ أَصۡحَـٰبِ ٱلۡجَحِیمِ
Türkçe Okunuşu : innâ erselnâke bilḥaḳḳi beşîrav veneẕîrav velâ tus'elu `an aṣḥâbi-lceḥîm.
Meali : Şüphe yok ki biz, seni dosdoğru bir müjdeci ve korkutucu olarak gönderdik, zaten sen, o cehennemliklerden sorumlu da değilsin.
وَلَن تَرۡضَىٰ عَنكَ ٱلۡیَهُودُ وَلَا ٱلنَّصَـٰرَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمۡۗ قُلۡ إِنَّ هُدَى ٱللَّهِ هُوَ ٱلۡهُدَىٰۗ وَلَىِٕنِ ٱتَّبَعۡتَ أَهۡوَاۤءَهُم بَعۡدَ ٱلَّذِی جَاۤءَكَ مِنَ ٱلۡعِلۡمِ مَا لَكَ مِنَ ٱللَّهِ مِن وَلِیࣲّ وَلَا نَصِیرٍ
Türkçe Okunuşu : velen terḍâ `anke-lyehûdu vele-nneṣârâ ḥattâ tettebi`a milletehum. ḳul inne hude-llâhi huve-lhudâ. veleini-tteba`te ehvâehum ba`de-lleẕî câeke mine-l`ilmi mâ leke mine-llâhi miv veliyyiv velâ neṣîr.
Meali : Onların dinine uymadıkça ne Yahudiler senden razı olurlar, ne Nasraniler. De ki: Ancak Allah'ın hidayet yolu, doğru yoldur. Bilgi sahibi olduktan sonra da onların nefsani dileklerine uyarsan sana Allah'tan başka ne bir dost vardır artık, ne bir yardımcı.
ٱلَّذِینَ ءَاتَیۡنَـٰهُمُ ٱلۡكِتَـٰبَ یَتۡلُونَهُۥ حَقَّ تِلَاوَتِهِۦۤ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ یُؤۡمِنُونَ بِهِۦۗ وَمَن یَكۡفُرۡ بِهِۦ فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ هُمُ ٱلۡخَـٰسِرُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕîne âteynâhumu-lkitâbe yetlûnehû ḥaḳḳa tilâvetih. ulâike yu'minûne bih. vemey yekfur bihî feulâike humu-lḫâsirûn.
Meali : Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu hakkıyla okurlar. İşte onlar kitaba inanırlar. Ona inanmayanlarsa ziyankarların ta kendileridir.
یَـٰبَنِیۤ إِسۡرَ ٰۤءِیلَ ٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتِیَ ٱلَّتِیۤ أَنۡعَمۡتُ عَلَیۡكُمۡ وَأَنِّی فَضَّلۡتُكُمۡ عَلَى ٱلۡعَـٰلَمِینَ
Türkçe Okunuşu : yâ benî isrâîle-ẕkurû ni`metiye-lletî en`amtu `aleykum veennî feḍḍaltukum `ale-l`âlemîn.
Meali : Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi ve sizi alemlere üstün ettiğimi anın.
وَٱتَّقُوا۟ یَوۡمࣰا لَّا تَجۡزِی نَفۡسٌ عَن نَّفۡسࣲ شَیۡـࣰٔا وَلَا یُقۡبَلُ مِنۡهَا عَدۡلࣱ وَلَا تَنفَعُهَا شَفَـٰعَةࣱ وَلَا هُمۡ یُنصَرُونَ
Türkçe Okunuşu : vetteḳû yevmel lâ teczî nefsun `an nefsin şey'ev velâ yuḳbelu minhâ `adluv velâ tenfe`uhâ şefâ`atuv velâ hum yunṣarûn.
Meali : Sakının o günden ki kimse, o gün kimsenin bir şeyini ödeyemez, kimseden bir karşılık kabul edilmez, kimsenin kimseye şefaati fayda vermez, onlara yardım da edilmez.
۞ وَإِذِ ٱبۡتَلَىٰۤ إِبۡرَ ٰهِـۧمَ رَبُّهُۥ بِكَلِمَـٰتࣲ فَأَتَمَّهُنَّۖ قَالَ إِنِّی جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامࣰاۖ قَالَ وَمِن ذُرِّیَّتِیۖ قَالَ لَا یَنَالُ عَهۡدِی ٱلظَّـٰلِمِینَ
Türkçe Okunuşu : veiẕi-btelâ ibrâhîme rabbuhû bikelimâtin feetemmehunn. ḳâle innî câ`iluke linnâsi imâmâ. ḳâle vemin ẕurriyyetî. ḳâle lâ yenâlu `ahdi-żżâlimîn.
Meali : O zamanlar Rabbi, İbrahim'i bazı sözlerle sınadı. O, bunları yerine getirip tamamlayınca dedi ki: Ben seni insanlara imam edeceğim. İbrahim, soyumu da imam et dedi. Allah, benim ahdime dedi, zalimler nail olamazlar.
وَإِذۡ جَعَلۡنَا ٱلۡبَیۡتَ مَثَابَةࣰ لِّلنَّاسِ وَأَمۡنࣰا وَٱتَّخِذُوا۟ مِن مَّقَامِ إِبۡرَ ٰهِـۧمَ مُصَلࣰّىۖ وَعَهِدۡنَاۤ إِلَىٰۤ إِبۡرَ ٰهِـۧمَ وَإِسۡمَـٰعِیلَ أَن طَهِّرَا بَیۡتِیَ لِلطَّاۤىِٕفِینَ وَٱلۡعَـٰكِفِینَ وَٱلرُّكَّعِ ٱلسُّجُودِ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ce`alne-lbeyte meŝâbetel linnâsi veemnâ. vetteḫiẕû mim meḳâmi ibrâhîme muṣallâ. ve`ahidnâ ilâ ibrâhîme veismâ`île en ṭahhirâ beytiye liṭṭâifîne vel`âkifîne verrukke`i-ssucûd.
Meali : O sıralarda Ka'be'yi sevap kazanma yeri ve emniyet yurdu ettik. İbrahim'in makamını namazgah edinin. İbrahim'le İsmail'e de, evimi, dönüp dolaşanlara, burada oturup ibadette bulunanlara, rüku ve sücud edenlere tertemiz tutun diye kesin emir verdik.
وَإِذۡ قَالَ إِبۡرَ ٰهِـۧمُ رَبِّ ٱجۡعَلۡ هَـٰذَا بَلَدًا ءَامِنࣰا وَٱرۡزُقۡ أَهۡلَهُۥ مِنَ ٱلثَّمَرَ ٰتِ مَنۡ ءَامَنَ مِنۡهُم بِٱللَّهِ وَٱلۡیَوۡمِ ٱلۡـَٔاخِرِۚ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُۥ قَلِیلࣰا ثُمَّ أَضۡطَرُّهُۥۤ إِلَىٰ عَذَابِ ٱلنَّارِۖ وَبِئۡسَ ٱلۡمَصِیرُ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳâle ibrâhîmu rabbi-c`al hâẕâ beleden âminev verzuḳ ehlehû mine-ŝŝemerâti men âmene minhum billâhi velyevmi-l'âḫir. ḳâle vemen kefera feumetti`uhû ḳalîlen ŝumme aḍṭarruhû ilâ `aẕâbi-nnâr. vebi'se-lmeṣîr.
Meali : O zaman İbrahim, Ya Rabbi dedi, bu şehri emniyetli bir yer et. Buradakilerden Allah'a ve son güne inananları meyvelarla rızıklandır. Allah, kafir olanı da bir müddet rızıklandıracağım da sonra zorla onu, ateşle azaba uğratacağım. Oraya gidiş, ne yaman bir sonuçtur, ne kötü bir gidiştir dedi.
وَإِذۡ یَرۡفَعُ إِبۡرَ ٰهِـۧمُ ٱلۡقَوَاعِدَ مِنَ ٱلۡبَیۡتِ وَإِسۡمَـٰعِیلُ رَبَّنَا تَقَبَّلۡ مِنَّاۤۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلسَّمِیعُ ٱلۡعَلِیمُ
Türkçe Okunuşu : veiẕ yerfe`u ibrâhîmu-lḳavâ`ide mine-lbeyti veismâ`îl. rabbenâ teḳabbel minnâ. inneke ente-ssemî`u-l`alîm.
Meali : O vakit İbrahim ve İsmail Kabe'nin temel duvarlarını yükselttiler de Rabbimiz dediler, bu evi yaptık, sen kabul et. Şüphe yok ki sen, her şeyi duyansın, bilensin.
رَبَّنَا وَٱجۡعَلۡنَا مُسۡلِمَیۡنِ لَكَ وَمِن ذُرِّیَّتِنَاۤ أُمَّةࣰ مُّسۡلِمَةࣰ لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبۡ عَلَیۡنَاۤۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِیمُ
Türkçe Okunuşu : rabbenâ vec`alnâ muslimeyni leke vemin ẕurriyyetinâ ummetem muslimetel lek. veerinâ menâsikenâ vetub `aleynâ. inneke ente-ttevvâbu-rraḥîm.
Meali : Rabbimiz, bizi sana teslim olmuş kullardan et, soyumuzdan da Müslüman bir ümmet izhar eyle. İbadet yerlerini, ibadetimizin yolunu yordamını göster bize. Tövbe ettikçe tövbemizi kabul et. Şüphe yok ki sen, tövbeleri kabul eden rahimsin.
رَبَّنَا وَٱبۡعَثۡ فِیهِمۡ رَسُولࣰا مِّنۡهُمۡ یَتۡلُوا۟ عَلَیۡهِمۡ ءَایَـٰتِكَ وَیُعَلِّمُهُمُ ٱلۡكِتَـٰبَ وَٱلۡحِكۡمَةَ وَیُزَكِّیهِمۡۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلۡعَزِیزُ ٱلۡحَكِیمُ
Türkçe Okunuşu : rabbenâ veb`aŝ fîhim rasûlem minhum yetlû `aleyhim âyâtike veyu`allimuhumu-lkitâbe velḥikmete veyuzekkîhim. inneke ente-l`azîzu-lḥakîm.
Meali : Rabbimiz, onların içinden bir peygamber gönder de onlara, senin ayetlerini okusun, kitabı, hikmeti öğretsin, onları tertemiz bir hale getirsin. Şüphe yok ki sen, yücelik, hüküm ve hikmet sahibisin.
وَمَن یَرۡغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبۡرَ ٰهِـۧمَ إِلَّا مَن سَفِهَ نَفۡسَهُۥۚ وَلَقَدِ ٱصۡطَفَیۡنَـٰهُ فِی ٱلدُّنۡیَاۖ وَإِنَّهُۥ فِی ٱلۡـَٔاخِرَةِ لَمِنَ ٱلصَّـٰلِحِینَ
Türkçe Okunuşu : vemey yerğabu `am milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh. veleḳadi-ṣṭafeynâhu fi-ddunyâ. veinnehû fi-l'âḫirati lemine-ṣṣâliḥîn.
Meali : Kendini bilmeyenden, aklı başında olmayandan başka kim, İbrahim'in dininden döner? Andolsun ki biz onu dünyada seçtik, ahirette de şüphe yok ki o, salihlerdendir.
إِذۡ قَالَ لَهُۥ رَبُّهُۥۤ أَسۡلِمۡۖ قَالَ أَسۡلَمۡتُ لِرَبِّ ٱلۡعَـٰلَمِینَ
Türkçe Okunuşu : iẕ ḳâle lehû rabbuhû eslim ḳâle eslemtu lirabbi-l`âlemîn.
Meali : O zaman Rabbi, İbrahim'e, ram ol, teslim ol dedi. İbrahim dedi ki: Âlemlerin Rabbine teslim oldum.
وَوَصَّىٰ بِهَاۤ إِبۡرَ ٰهِـۧمُ بَنِیهِ وَیَعۡقُوبُ یَـٰبَنِیَّ إِنَّ ٱللَّهَ ٱصۡطَفَىٰ لَكُمُ ٱلدِّینَ فَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنتُم مُّسۡلِمُونَ
Türkçe Okunuşu : veveṣṣâ bihâ ibrâhîmu benîhi veya`ḳûb. yâ benîye inne-llâhe-ṣṭafâ lekumu-ddîne felâ temûtunne illâ veentum muslimûn.
Meali : İbrahim de bunu oğullarına vasiyet etti, Yakup da, oğullarım dedi, Allah şüphesiz sizin için bir din seçti, siz de artık ancak Müslüman olarak ölün.
أَمۡ كُنتُمۡ شُهَدَاۤءَ إِذۡ حَضَرَ یَعۡقُوبَ ٱلۡمَوۡتُ إِذۡ قَالَ لِبَنِیهِ مَا تَعۡبُدُونَ مِنۢ بَعۡدِیۖ قَالُوا۟ نَعۡبُدُ إِلَـٰهَكَ وَإِلَـٰهَ ءَابَاۤىِٕكَ إِبۡرَ ٰهِـۧمَ وَإِسۡمَـٰعِیلَ وَإِسۡحَـٰقَ إِلَـٰهࣰا وَ ٰحِدࣰا وَنَحۡنُ لَهُۥ مُسۡلِمُونَ
Türkçe Okunuşu : em kuntum şuhedâe iẕ ḥaḍara ya`ḳûbe-lmevtu iẕ ḳâle libenîhi mâ ta`budûne mim ba`dî. ḳâlû na`budu ilâheke veilâhe âbâike ibrâhîme veismâ`île veisḥâḳa ilâhev vâḥidâ. venaḥnu lehû muslimûn.
Meali : Yoksa Yakup ölürken oradaydınız da gözlerinizle mi gördünüz? Yakup, ölüm haline gelince oğullarına, benden sonra kime tapacaksınız dedi. Dediler ki: Senin Allah'ına tapacağız. Babalarının, İbrahim'in, İsmail'in, İshak' ın Allah'ı olan bir Allah'a. Biz, ona teslim olanlarız.
تِلۡكَ أُمَّةࣱ قَدۡ خَلَتۡۖ لَهَا مَا كَسَبَتۡ وَلَكُم مَّا كَسَبۡتُمۡۖ وَلَا تُسۡـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا۟ یَعۡمَلُونَ
Türkçe Okunuşu : tilke ummetun ḳad ḫalet. lehâ mâ kesebet velekum mâ kesebtum. velâ tus'elûne `ammâ kânû ya`melûn.
Meali : Onlar birer ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazançları kendilerine, sizin kazancınız size. Onların yaptıkları sizden sorulmaz.
وَقَالُوا۟ كُونُوا۟ هُودًا أَوۡ نَصَـٰرَىٰ تَهۡتَدُوا۟ۗ قُلۡ بَلۡ مِلَّةَ إِبۡرَ ٰهِـۧمَ حَنِیفࣰاۖ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِینَ
Türkçe Okunuşu : veḳâlû kûnû hûden ev neṣârâ tehtedû. ḳul bel millete ibrâhîme ḥanîfâ. vemâ kâne mine-lmuşrikîn.
Meali : Yahudi, yahut Nasrani olun da doğru yolu bulun dediler. De ki: Hayır, küfürden, şirkten uzak ve temiz olan İbrahim'in dinindeyiz. O, hiçbir zaman şirk koşanlardan olmadı.
قُولُوۤا۟ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَمَاۤ أُنزِلَ إِلَیۡنَا وَمَاۤ أُنزِلَ إِلَىٰۤ إِبۡرَ ٰهِـۧمَ وَإِسۡمَـٰعِیلَ وَإِسۡحَـٰقَ وَیَعۡقُوبَ وَٱلۡأَسۡبَاطِ وَمَاۤ أُوتِیَ مُوسَىٰ وَعِیسَىٰ وَمَاۤ أُوتِیَ ٱلنَّبِیُّونَ مِن رَّبِّهِمۡ لَا نُفَرِّقُ بَیۡنَ أَحَدࣲ مِّنۡهُمۡ وَنَحۡنُ لَهُۥ مُسۡلِمُونَ
Türkçe Okunuşu : ḳûlû âmennâ billâhi vemâ unzile ileynâ vemâ unzile ilâ ibrâhîme veismâ`île veisḥâḳa veya`ḳûbe vel'esbâṭi vemâ ûtiye mûsâ ve`îsâ vemâ ûtiye-nnebiyyûne mir rabbihim. lâ nuferriḳu beyne eḥadim minhum. venaḥnu lehû muslimûn.
Meali : Deyin ki: Allah'a, bize indirilen kitaba, İbrahim'e İsmail'e, İshak'a, Yakup'a, Yakup'un oğullarına indirilenlere, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık, onların hiçbirini öbüründen ayırt etmeyiz ve biz, Allah'a teslim olanlarız.
فَإِنۡ ءَامَنُوا۟ بِمِثۡلِ مَاۤ ءَامَنتُم بِهِۦ فَقَدِ ٱهۡتَدَوا۟ۖ وَّإِن تَوَلَّوۡا۟ فَإِنَّمَا هُمۡ فِی شِقَاقࣲۖ فَسَیَكۡفِیكَهُمُ ٱللَّهُۚ وَهُوَ ٱلسَّمِیعُ ٱلۡعَلِیمُ
Türkçe Okunuşu : fein âmenû bimiŝli mâ âmentum bihî feḳadi-htedev. vein tevellev feinnemâ hum fî şiḳâḳ. feseyekfîkehumu-llâh. vehuve-ssemî`u-l`alîm.
Meali : Sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse mutlaka doğru yolu buldular demektir. Fakat yüz çevirdiler mi onlar, ancak ayrılık, aykırılık içindedir. Onlara karşı koymak için sana, Allah yeter ve o, her şeyi duyandır, bilendir.
صِبۡغَةَ ٱللَّهِ وَمَنۡ أَحۡسَنُ مِنَ ٱللَّهِ صِبۡغَةࣰۖ وَنَحۡنُ لَهُۥ عَـٰبِدُونَ
Türkçe Okunuşu : ṣibğate-llâh. vemen aḥsenu mine-llâhi ṣibğah. venaḥnu lehû `âbidûn.
Meali : Allah'ın verdiği renk. Allah'tan daha güzel renk veren kim? Ve biz ona tapanlarız.
قُلۡ أَتُحَاۤجُّونَنَا فِی ٱللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمۡ وَلَنَاۤ أَعۡمَـٰلُنَا وَلَكُمۡ أَعۡمَـٰلُكُمۡ وَنَحۡنُ لَهُۥ مُخۡلِصُونَ
Türkçe Okunuşu : ḳul etuḥâccûnenâ fi-llâhi vehuve rabbunâ verabbukum. velenâ a`mâlunâ velekum a`mâlukum. venaḥnu lehû muḫliṣûn.
Meali : De ki: Allah hakkında bizimle mücadeleye mi girişiyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbiniz. Bizim yaptıklarımız bize ait, sizin yaptıklarınız size ve biz, bütün kalbimizle Allah'a bağlıyız.
أَمۡ تَقُولُونَ إِنَّ إِبۡرَ ٰهِـۧمَ وَإِسۡمَـٰعِیلَ وَإِسۡحَـٰقَ وَیَعۡقُوبَ وَٱلۡأَسۡبَاطَ كَانُوا۟ هُودًا أَوۡ نَصَـٰرَىٰۗ قُلۡ ءَأَنتُمۡ أَعۡلَمُ أَمِ ٱللَّهُۗ وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَـٰدَةً عِندَهُۥ مِنَ ٱللَّهِۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَـٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Türkçe Okunuşu : em teḳûlûne inne ibrâhîme veismâ`île veisḥâḳa veya`ḳûbe vel'esbâṭa kânû hûden ev neṣârâ. ḳul eentum a`lemu emi-llâh. vemen ażlemu mimmen keteme şehâdeten `indehû mine-llâh. veme-llâhu biğâfilin `ammâ ta`melûn.
Meali : Yoksa İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da, oğulları da Yahudi, yahut Nasraniydi mi diyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, Allah mı? Allah'ın bildiği, bildirdiği şeyi bilerek gizleyenden daha zalim kim var? Allah, yaptıklarınızdan gafildeğildir ki.
تِلۡكَ أُمَّةࣱ قَدۡ خَلَتۡۖ لَهَا مَا كَسَبَتۡ وَلَكُم مَّا كَسَبۡتُمۡۖ وَلَا تُسۡـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا۟ یَعۡمَلُونَ
Türkçe Okunuşu : tilke ummetun ḳad ḫalet. lehâ mâ kesebet velekum mâ kesebtum. velâ tus'elûne `ammâ kânû ya`melûn.
Meali : Onlar birer ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazançları onlara, sizin kazancınız size. Onların yaptıkları sizden sorulmaz.
۞ سَیَقُولُ ٱلسُّفَهَاۤءُ مِنَ ٱلنَّاسِ مَا وَلَّىٰهُمۡ عَن قِبۡلَتِهِمُ ٱلَّتِی كَانُوا۟ عَلَیۡهَاۚ قُل لِّلَّهِ ٱلۡمَشۡرِقُ وَٱلۡمَغۡرِبُۚ یَهۡدِی مَن یَشَاۤءُ إِلَىٰ صِرَ ٰطࣲ مُّسۡتَقِیمࣲ
Türkçe Okunuşu : seyeḳûlu-ssufehâu mine-nnâsi mâ vellâhum `an ḳibletihimu-lletî kânû `aleyhâ. ḳul lillâhi-lmeşriḳu velmağrib. yehdî mey yeşâu ilâ ṣirâṭim musteḳîm.
Meali : İnsanlardan aklı, idraki olmayanlar diyecekler ki: Bunları, yöneldikleri kıbleden döndüren sebep de nedir? Doğu da Allah'ındır de, batı da. Dilediğine doğru ve düz yolu buldurur.
وَكَذَ ٰلِكَ جَعَلۡنَـٰكُمۡ أُمَّةࣰ وَسَطࣰا لِّتَكُونُوا۟ شُهَدَاۤءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَیَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَیۡكُمۡ شَهِیدࣰاۗ وَمَا جَعَلۡنَا ٱلۡقِبۡلَةَ ٱلَّتِی كُنتَ عَلَیۡهَاۤ إِلَّا لِنَعۡلَمَ مَن یَتَّبِعُ ٱلرَّسُولَ مِمَّن یَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَیۡهِۚ وَإِن كَانَتۡ لَكَبِیرَةً إِلَّا عَلَى ٱلَّذِینَ هَدَى ٱللَّهُۗ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِیُضِیعَ إِیمَـٰنَكُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفࣱ رَّحِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : vekeẕâlike ce`alnâkum ummetev veseṭal litekûnû şuhedâe `ale-nnâsi veyekûne-rrasûlu `aleykum şehîdâ. vemâ ce`alne-lḳiblete-lletî kunte `aleyhâ illâ lina`leme mey yettebi`u-rrasûle mimmey yenḳalibu `alâ `aḳibeyh. vein kânet lekebîraten illâ `ale-lleẕîne hede-llâh. vemâ kâne-llâhu liyuḍî`a îmânekum. inne-llâhe binnâsi leraûfur raḥîm.
Meali : İşte böylece bütün insanlara tanıklık etmeniz, Peygamberin de size tanık olması için sizi, doğru yolun tam ortasında giden bir ümmet yapmışızdır. Zaten evvelce yöneldiğin Ka'be'yi kıble yapışımızdan maksat da ancak Peygambere uyacak olanları, iki topuğu üstünde gerisin geriye döneceklerden ayırt etmektir. Bu, elbette Allah'ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkalarına ağır gelecek. Allah, imanınızı zayi etmez. Şüphe yok ki Allah, insanları esirgeyicidir, rahimdir.
قَدۡ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجۡهِكَ فِی ٱلسَّمَاۤءِۖ فَلَنُوَلِّیَنَّكَ قِبۡلَةࣰ تَرۡضَىٰهَاۚ فَوَلِّ وَجۡهَكَ شَطۡرَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِۚ وَحَیۡثُ مَا كُنتُمۡ فَوَلُّوا۟ وُجُوهَكُمۡ شَطۡرَهُۥۗ وَإِنَّ ٱلَّذِینَ أُوتُوا۟ ٱلۡكِتَـٰبَ لَیَعۡلَمُونَ أَنَّهُ ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّهِمۡۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَـٰفِلٍ عَمَّا یَعۡمَلُونَ
Türkçe Okunuşu : ḳad nerâ teḳallube vechike fi-ssemâ'. felenuvelliyenneke ḳibleten terḍâhâ. fevelli vecheke şaṭra-lmescidi-lḥarâm. veḥayŝu mâ kuntum fevellû vucûhekum şaṭrah. veinne-lleẕîne ûtu-lkitâbe leya`lemûne ennehu-lḥaḳḳu mir rabbihim. veme-llâhu biğâfilin `ammâ ya`melûn.
Meali : Gerçekten de yüzünü göğe çevirip arandığını görmekteyiz. Seni, razı olacağın bir kıbleye yönelteceğiz. Hadi, yüzünü Mescidi Haram'a çevir. Siz de Nerede bulunursanız bulunun, yüzlerinizi o tarafa döndürün. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki bu, Rablerinden gelmiştir, yerindedir, gerçektir ve Allah, onların yaptıklarından gafil değildir.
وَلَىِٕنۡ أَتَیۡتَ ٱلَّذِینَ أُوتُوا۟ ٱلۡكِتَـٰبَ بِكُلِّ ءَایَةࣲ مَّا تَبِعُوا۟ قِبۡلَتَكَۚ وَمَاۤ أَنتَ بِتَابِعࣲ قِبۡلَتَهُمۡۚ وَمَا بَعۡضُهُم بِتَابِعࣲ قِبۡلَةَ بَعۡضࣲۚ وَلَىِٕنِ ٱتَّبَعۡتَ أَهۡوَاۤءَهُم مِّنۢ بَعۡدِ مَا جَاۤءَكَ مِنَ ٱلۡعِلۡمِ إِنَّكَ إِذࣰا لَّمِنَ ٱلظَّـٰلِمِینَ
Türkçe Okunuşu : velein eteyte-lleẕîne ûtu-lkitâbe bikulli âyetim mâ tebi`û ḳibletek. vemâ ente bitâbi`in ḳibletehum. vemâ ba`ḍuhum bitâbi`in ḳiblete ba`ḍ. veleini-tteba`te ehvâehum mim ba`di mâ câeke mine-l`ilmi inneke iẕel lemine-żżâlimîn.
Meali : Andolsun ki sen, kendilerine kitap indirilmiş olanlara bütün delilleri getirsen gene de senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uymazsın. Zaten onların bir kısmı da bir kısmının kıblesine uymaz. Bunu iyice bildikten sonra artık tutar, onların dileklerine uyarsan şüphe yok ki zalimlerden olursun.
ٱلَّذِینَ ءَاتَیۡنَـٰهُمُ ٱلۡكِتَـٰبَ یَعۡرِفُونَهُۥ كَمَا یَعۡرِفُونَ أَبۡنَاۤءَهُمۡۖ وَإِنَّ فَرِیقࣰا مِّنۡهُمۡ لَیَكۡتُمُونَ ٱلۡحَقَّ وَهُمۡ یَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕîne âteynâhumu-lkitâbe ya`rifûnehû kemâ ya`rifûne ebnâehum. veinne ferîḳam minhum leyektumûne-lḥaḳḳa vehum ya`lemûn.
Meali : Kendilerine kitap indirdiğimiz kimseler, Peygamberi, oğullarını tanır gibi tanırlar. Tanırlar ama gene de içlerinden bir kısmı bilebile gerçeği gizler.
ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡمُمۡتَرِینَ
Türkçe Okunuşu : elḥaḳḳu mir rabbike felâ tekûnenne mine-lmumterîn.
Meali : Gerçek, Rabbindendir. Artık sakın şüpheye düşenlerden olma.
وَلِكُلࣲّ وِجۡهَةٌ هُوَ مُوَلِّیهَاۖ فَٱسۡتَبِقُوا۟ ٱلۡخَیۡرَ ٰتِۚ أَیۡنَ مَا تَكُونُوا۟ یَأۡتِ بِكُمُ ٱللَّهُ جَمِیعًاۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَیۡءࣲ قَدِیرࣱ
Türkçe Okunuşu : velikulliv vichetun huve muvellîhâ festebiḳu-lḫayrât. eyne mâ tekûnû ye'ti bikumu-llâhu cemî`â. inne-llâhe `alâ kulli şey'in ḳadîr.
Meali : Herkesin yöneldiği bir yer var, oraya döner. Siz de hep hayırlara yönelin, hayır yolunda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi toplar, birleştirir. Şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
وَمِنۡ حَیۡثُ خَرَجۡتَ فَوَلِّ وَجۡهَكَ شَطۡرَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِۖ وَإِنَّهُۥ لَلۡحَقُّ مِن رَّبِّكَۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَـٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Türkçe Okunuşu : vemin ḥayŝu ḫaracte fevelli vecheke şaṭra-lmescidi-lḥarâm. veinnehû lelḥaḳḳu mir rabbik. veme-llâhu biğâfilin `ammâ ta`melûn.
Meali : Nerede bulunursan bulun, hemen yüzünü Mescidi Haram'a doğru çevir. Bu emir şüphesiz gerçektir, Rabbindendir ve Allah yaptığınız şeylerden gafil değildir.
وَمِنۡ حَیۡثُ خَرَجۡتَ فَوَلِّ وَجۡهَكَ شَطۡرَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِۚ وَحَیۡثُ مَا كُنتُمۡ فَوَلُّوا۟ وُجُوهَكُمۡ شَطۡرَهُۥ لِئَلَّا یَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَیۡكُمۡ حُجَّةٌ إِلَّا ٱلَّذِینَ ظَلَمُوا۟ مِنۡهُمۡ فَلَا تَخۡشَوۡهُمۡ وَٱخۡشَوۡنِی وَلِأُتِمَّ نِعۡمَتِی عَلَیۡكُمۡ وَلَعَلَّكُمۡ تَهۡتَدُونَ
Türkçe Okunuşu : vemin ḥayŝu ḫaracte fevelli vecheke şaṭra-lmescidi-lḥarâm. veḥayŝu mâ kuntum fevellû vucûhekum şaṭrahû liellâ yekûne linnâsi `aleykum ḥucceh. ille-lleẕîne żalemû minhum felâ taḫşevhum vaḫşevnî veliutimme ni`metî `aleykum vele`allekum tehtedûn.
Meali : Nerede bulunursan bulun, yüzünü Mescidi Haram'a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa çevirin de insanlar, aleyhinizde bir itirazda bulunamasınlar, ama haksızlık edenler ve zulümde bulunanlar başka. Siz korkmayın onlardan, benden korkun da hem size verdiğim nimetimi tamamlayayım, hem de bu suretle hidayete erişin.
كَمَاۤ أَرۡسَلۡنَا فِیكُمۡ رَسُولࣰا مِّنكُمۡ یَتۡلُوا۟ عَلَیۡكُمۡ ءَایَـٰتِنَا وَیُزَكِّیكُمۡ وَیُعَلِّمُكُمُ ٱلۡكِتَـٰبَ وَٱلۡحِكۡمَةَ وَیُعَلِّمُكُم مَّا لَمۡ تَكُونُوا۟ تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : kemâ erselnâ fîkum rasûlem minkum yetlû `aleykum âyâtinâ veyuzekkîkum veyu`allimukumu-lkitâbe velḥikmete veyu`allimukum mâ lem tekûnû ta`lemûn.
Meali : Nasıl ki içinizden size bir Peygamber gönderdik. Size ayetlerimizi okumada, ahlakınızı temiz bir hale koymada. Size kitap ve hikmet öğretmede ve bilmediğiniz şeyler hakkında size malumat verip sizi bilgi sahibi etmede.
فَٱذۡكُرُونِیۤ أَذۡكُرۡكُمۡ وَٱشۡكُرُوا۟ لِی وَلَا تَكۡفُرُونِ
Türkçe Okunuşu : feẕkurûnî eẕkurkum veşkurû lî velâ tekfurûn.
Meali : Artık siz de anın beni, anın da ben de anayım sizi. Nankörlüğü bırakın da şükredin bana.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ ٱسۡتَعِینُوا۟ بِٱلصَّبۡرِ وَٱلصَّلَوٰةِۚ إِنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلصَّـٰبِرِینَ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenu-ste`înû biṣṣabri veṣṣalâh. inne-llâhe me`a-ṣṣâbirîn.
Meali : Ey inananlar, sabretmek ve namaz kılmakla Allah'tan yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah, sabredenlerledir.
وَلَا تَقُولُوا۟ لِمَن یُقۡتَلُ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ أَمۡوَ ٰتُۢۚ بَلۡ أَحۡیَاۤءࣱ وَلَـٰكِن لَّا تَشۡعُرُونَ
Türkçe Okunuşu : velâ teḳûlû limey yuḳtelu fî sebîli-llâhi emvâh. bel aḥyâuv velâkil lâ teş`urûn.
Meali : Allah yolunda öldürülenlere de ölü demeyin. Onlar diridir ama siz anlamazsınız.
وَلَنَبۡلُوَنَّكُم بِشَیۡءࣲ مِّنَ ٱلۡخَوۡفِ وَٱلۡجُوعِ وَنَقۡصࣲ مِّنَ ٱلۡأَمۡوَ ٰلِ وَٱلۡأَنفُسِ وَٱلثَّمَرَ ٰتِۗ وَبَشِّرِ ٱلصَّـٰبِرِینَ
Türkçe Okunuşu : velenebluvennekum bişey'im mine-lḫavfi velcû`i venaḳṣim mine-l'emvâli vel'enfusi veŝŝemerât. vebeşşiri-ṣṣâbirîn.
Meali : Andolsun ki mutlaka sizi birazcık korkuyla, açlıkla, mal, can ve meyve noksanıyla sınayacağız. Müjdele sabredenleri.
ٱلَّذِینَ إِذَاۤ أَصَـٰبَتۡهُم مُّصِیبَةࣱ قَالُوۤا۟ إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّاۤ إِلَیۡهِ رَ ٰجِعُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕîne iẕâ eṣâbethum muṣîbetun ḳâlû innâ lillâhi veinnâ ileyhi râci`ûn.
Meali : O sabredenleri ki onlar, bir musibete uğradılar mı biz Allah'ınız, gene de gerisin geriye ona döneceğiz derler.
أُو۟لَـٰۤىِٕكَ عَلَیۡهِمۡ صَلَوَ ٰتࣱ مِّن رَّبِّهِمۡ وَرَحۡمَةࣱۖ وَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ هُمُ ٱلۡمُهۡتَدُونَ
Türkçe Okunuşu : ulâike `aleyhim ṣalevâtum mir rabbihim veraḥmetuv veulâike humu-lmuhtedûn.
Meali : Öyle kimselerdir onlar ki Rablerinden yarlıganma ve rahmet onlara. Onlardır doğru yolu bulanlar.
۞ إِنَّ ٱلصَّفَا وَٱلۡمَرۡوَةَ مِن شَعَاۤىِٕرِ ٱللَّهِۖ فَمَنۡ حَجَّ ٱلۡبَیۡتَ أَوِ ٱعۡتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَیۡهِ أَن یَطَّوَّفَ بِهِمَاۚ وَمَن تَطَوَّعَ خَیۡرࣰا فَإِنَّ ٱللَّهَ شَاكِرٌ عَلِیمٌ
Türkçe Okunuşu : inne-ṣṣafâ velmervete min şe`âiri-llâh. femen ḥacce-lbeyte evi-`temera felâ cunâḥa `aleyhi ey yeṭṭavvefe bihimâ. vemen teṭavve`a ḫayran feinne-llâhe şâkirun `alîm.
Meali : Şüphe yok ki Safa ve Merve, Allah alametlerindendir. Artık kim hac veya umre etmek için Ka'be'yi tavaf edip Safa ve Merve arasında koşarsa suçsuzdur. Kim gönlünden koparak hayır işlerse şüphe yok ki Allah, ona mükafatta bulunur ve her şeyi de bilir.
إِنَّ ٱلَّذِینَ یَكۡتُمُونَ مَاۤ أَنزَلۡنَا مِنَ ٱلۡبَیِّنَـٰتِ وَٱلۡهُدَىٰ مِنۢ بَعۡدِ مَا بَیَّنَّـٰهُ لِلنَّاسِ فِی ٱلۡكِتَـٰبِ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ یَلۡعَنُهُمُ ٱللَّهُ وَیَلۡعَنُهُمُ ٱللَّـٰعِنُونَ
Türkçe Okunuşu : inne-lleẕîne yektumûne mâ enzelnâ mine-lbeyyinâti velhudâ mim ba`di mâ beyyennâhu linnâsi fi-lkitâbi ulâike yel`anuhumu-llâhu veyel`anuhumu-llâ`inûn.
Meali : İndirdiğimiz apaçık delilleri, bildirdiğimiz dosdoğru yolu, insanlara Kur'an'da tamamıyla anlattıktan sonra bunu gizleyenlere gelince: Allah da onlara lanet eder, lanet edenler de.
إِلَّا ٱلَّذِینَ تَابُوا۟ وَأَصۡلَحُوا۟ وَبَیَّنُوا۟ فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ أَتُوبُ عَلَیۡهِمۡ وَأَنَا ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِیمُ
Türkçe Okunuşu : ille-lleẕîne tâbû veaṣleḥû vebeyyenû feulâike etûbu `aleyhim. veene-ttevvâbu-rraḥîm.
Meali : Ancak içlerinden tövbe edenler, hallerini düzeltenler ve doğruyu söyleyenler müstesna. Onların tövbesini kabul ederim. Ben tövbeleri kabul eden rahimim.
إِنَّ ٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟ وَمَاتُوا۟ وَهُمۡ كُفَّارٌ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ عَلَیۡهِمۡ لَعۡنَةُ ٱللَّهِ وَٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةِ وَٱلنَّاسِ أَجۡمَعِینَ
Türkçe Okunuşu : inne-lleẕîne keferû vemâtû vehum kuffârun ulâike `aleyhim la`netu-llâhi velmelâiketi vennâsi ecme`în.
Meali : Kafir olup küfründe ısrar ederek bu halle can verenler yok mu! Allah'ın laneti de onlara, meleklerin laneti de, bütün insanların laneti de.
خَـٰلِدِینَ فِیهَا لَا یُخَفَّفُ عَنۡهُمُ ٱلۡعَذَابُ وَلَا هُمۡ یُنظَرُونَ
Türkçe Okunuşu : ḫâlidîne fîhâ. lâ yuḫaffefu `anhumu-l`aẕâbu velâ hum yunżarûn.
Meali : Ebedi olarak lanette kalırlar. Ne azapları hafifletilir, ne yüzlerine bakılır.
وَإِلَـٰهُكُمۡ إِلَـٰهࣱ وَ ٰحِدࣱۖ لَّاۤ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلرَّحۡمَـٰنُ ٱلرَّحِیمُ
Türkçe Okunuşu : veilâhukum ilâhuv vâḥid. lâ ilâhe illâ huve-rraḥmânu-rraḥîm.
Meali : Allah'ınız, bir Allah'tır ondan başka tapacak yok, rahman ve rahim odur.
إِنَّ فِی خَلۡقِ ٱلسَّمَـٰوَ ٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَٱخۡتِلَـٰفِ ٱلَّیۡلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلۡفُلۡكِ ٱلَّتِی تَجۡرِی فِی ٱلۡبَحۡرِ بِمَا یَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَاۤ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَاۤءِ مِن مَّاۤءࣲ فَأَحۡیَا بِهِ ٱلۡأَرۡضَ بَعۡدَ مَوۡتِهَا وَبَثَّ فِیهَا مِن كُلِّ دَاۤبَّةࣲ وَتَصۡرِیفِ ٱلرِّیَـٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلۡمُسَخَّرِ بَیۡنَ ٱلسَّمَاۤءِ وَٱلۡأَرۡضِ لَـَٔایَـٰتࣲ لِّقَوۡمࣲ یَعۡقِلُونَ
Türkçe Okunuşu : inne fî ḫalḳi-ssemâvâti vel'arḍi vaḫtilâfi-lleyli vennehâri velfulki-lletî tecrî fi-lbaḥri bimâ yenfe`u-nnâse vemâ enzele-llâhu mine-ssemâi mim mâin feaḥyâ bihi-l'arḍa ba`de mevtihâ vebeŝŝe fîhâ min kulli dâbbeh. vetaṣrîfi-rriyâḥi vesseḥâbi-lmuseḫḫari beyne-ssemâi vel'arḍi leâyâtil liḳavmiy ya`ḳilûn.
Meali : Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda vermek üzere denizde yürüyüp giden gemide, Allah'ın, gökten yağmur yağdırarak yeryüzünü, ölümünden sonra diriltmesinde, sonra da yeryüzüne, yürüyen hayvanları yaymasında, yelleri dilediği gibi estirip değiştirmesinde, gökle yer arasında emrine münkad olan bulutta, şüphe yok ki aklı erenler için varlığına, birliğine deliller var.
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن یَتَّخِذُ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَندَادࣰا یُحِبُّونَهُمۡ كَحُبِّ ٱللَّهِۖ وَٱلَّذِینَ ءَامَنُوۤا۟ أَشَدُّ حُبࣰّا لِّلَّهِۗ وَلَوۡ یَرَى ٱلَّذِینَ ظَلَمُوۤا۟ إِذۡ یَرَوۡنَ ٱلۡعَذَابَ أَنَّ ٱلۡقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِیعࣰا وَأَنَّ ٱللَّهَ شَدِیدُ ٱلۡعَذَابِ
Türkçe Okunuşu : vemine-nnâsi mey yetteḫiẕu min dûni-llâhi endâdey yuḥibbûnehum keḥubbi-llâh. velleẕîne âmenû eşeddu ḥubbel lillâh. velev yera-lleẕîne żalemû iẕ yeravne-l`aẕâbe enne-lḳuvvete lillâhi cemî`av veenne-llâhe şedîdu-l`aẕâb.
Meali : İnsanların bir kısmı Allah'tan başka ona birtakım eşitler edinirler de onları, Allah'ı sever gibi severler. İnananlarsa, Allah'ı onlardan daha kuvvetli bir sevgiyle severler. Zulmedenler, bir görselerdi ki azaba düşecekleri vakit bütün kuvvet, ancak ve ancak Allah'ındır ve Allah, çok şiddetli azap eder.
إِذۡ تَبَرَّأَ ٱلَّذِینَ ٱتُّبِعُوا۟ مِنَ ٱلَّذِینَ ٱتَّبَعُوا۟ وَرَأَوُا۟ ٱلۡعَذَابَ وَتَقَطَّعَتۡ بِهِمُ ٱلۡأَسۡبَابُ
Türkçe Okunuşu : iẕ teberrae-lleẕîne-ttubi`û mine-lleẕîne-ttebe`û veraevu-l`aẕâbe veteḳaṭṭa`at bihimu-l'esbâb.
Meali : O vakit kendilerine uyulanlar, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçınır, uzaklaşırlar, aralarındaki vesile ve sebepler de tamamıyla kesilir gider.
وَقَالَ ٱلَّذِینَ ٱتَّبَعُوا۟ لَوۡ أَنَّ لَنَا كَرَّةࣰ فَنَتَبَرَّأَ مِنۡهُمۡ كَمَا تَبَرَّءُوا۟ مِنَّاۗ كَذَ ٰلِكَ یُرِیهِمُ ٱللَّهُ أَعۡمَـٰلَهُمۡ حَسَرَ ٰتٍ عَلَیۡهِمۡۖ وَمَا هُم بِخَـٰرِجِینَ مِنَ ٱلنَّارِ
Türkçe Okunuşu : veḳâle-lleẕîne-ttebe`û lev enne lenâ kerraten feneteberrae minhum kemâ teberraû minnâ. keẕâlike yurîhimu-llâhu a`mâlehum ḥaserâtin `aleyhim. vemâ hum biḫâricîne mine-nnâr.
Meali : Onlara uyanlar da muhakkak derler ki: Keşke bir kere daha dünyaya dönseydik de onlar bizden nasıl kaçındıysa biz de onlardan kaçınsaydık, çekinseydik. İşte Allah, onlara yaptıkları işleri, üstlerine çöken bir hasretten ibaret olarak gösterir. Onlar, ateşten dışarı çıkamazlar.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلنَّاسُ كُلُوا۟ مِمَّا فِی ٱلۡأَرۡضِ حَلَـٰلࣰا طَیِّبࣰا وَلَا تَتَّبِعُوا۟ خُطُوَ ٰتِ ٱلشَّیۡطَـٰنِۚ إِنَّهُۥ لَكُمۡ عَدُوࣱّ مُّبِینٌ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-nnâsu kulû mimmâ fi-l'arḍi ḥalâlen ṭayyibâ. velâ tettebi`û ḫuṭuvâti-şşeyṭân. innehû lekum `aduvvum mubîn.
Meali : Ey insanlar, yeryüzünde helal ve temiz olan şeyleri yiyin. Şeytan'ın izini izlemeyin. Şüphe yok ki o, size apaçık bir düşmandır.
إِنَّمَا یَأۡمُرُكُم بِٱلسُّوۤءِ وَٱلۡفَحۡشَاۤءِ وَأَن تَقُولُوا۟ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : innemâ ye'murukum bissûi velfaḥşâi veen teḳûlû `ale-llâhi mâ lâ ta`lemûn.
Meali : O, size ancak ve ancak çirkin ve kötü şeyler buyurur, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
وَإِذَا قِیلَ لَهُمُ ٱتَّبِعُوا۟ مَاۤ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُوا۟ بَلۡ نَتَّبِعُ مَاۤ أَلۡفَیۡنَا عَلَیۡهِ ءَابَاۤءَنَاۤۚ أَوَلَوۡ كَانَ ءَابَاۤؤُهُمۡ لَا یَعۡقِلُونَ شَیۡـࣰٔا وَلَا یَهۡتَدُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ ḳîle lehumu-ttebi`û mâ enzele-llâhu ḳâlû bel nettebi`u mâ elfeynâ `aleyhi âbâenâ. evelev kâne âbâuhum lâ ya`ḳilûne şey'ev velâ yehtedûn.
Meali : Onlara, Allah neyi indirdiyse ona uyun dendi mi dediler ki: Hayır, biz atalarımız neye uyduysa ona uyarız. İyi ama atalarınızın aklı bir şeye ermiyorsa ve doğru yolu bulmadılarsa ne olacak?
وَمَثَلُ ٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟ كَمَثَلِ ٱلَّذِی یَنۡعِقُ بِمَا لَا یَسۡمَعُ إِلَّا دُعَاۤءࣰ وَنِدَاۤءࣰۚ صُمُّۢ بُكۡمٌ عُمۡیࣱ فَهُمۡ لَا یَعۡقِلُونَ
Türkçe Okunuşu : vemeŝelu-lleẕîne keferû kemeŝeli-lleẕî yen`iḳu bimâ lâ yesme`u illâ du`âev venidââ. ṣummum bukmun `umyun fehum lâ ya`ḳilûn.
Meali : Kafirler, hiçbir şey duyup dinlemeden, anlamadan bağırıp çağıran kimseye benzerler. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da edemez onlar.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ كُلُوا۟ مِن طَیِّبَـٰتِ مَا رَزَقۡنَـٰكُمۡ وَٱشۡكُرُوا۟ لِلَّهِ إِن كُنتُمۡ إِیَّاهُ تَعۡبُدُونَ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenû kulû min ṭayyibâti mâ razaḳnâkum veşkurû lillâhi in kuntum iyyâhu ta`budûn.
Meali : Ey inananlar, size rızık olarak verdiğimiz temiz şeyleri yiyin ve ancak ona tapıyorsanız karşılık olarak şükredin.
إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَیۡكُمُ ٱلۡمَیۡتَةَ وَٱلدَّمَ وَلَحۡمَ ٱلۡخِنزِیرِ وَمَاۤ أُهِلَّ بِهِۦ لِغَیۡرِ ٱللَّهِۖ فَمَنِ ٱضۡطُرَّ غَیۡرَ بَاغࣲ وَلَا عَادࣲ فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورࣱ رَّحِیمٌ
Türkçe Okunuşu : innemâ ḥarrame `aleykumu-lmeytete veddeme velaḥme-lḫinzîri vemâ uhille bihî liğayri-llâh. femeni-ḍṭurra ğayra bâğiv velâ `âdin felâ iŝme `aleyh. inne-llâhe ğafûrur raḥîm.
Meali : Söz budur ancak. O, size ölü hayvan etini, kanı, domuz etini, Allah'tan başkası için kesilen hayvanı haram etmiştir. Fakat zorda kalan, başkasının hakkına el uzatmamak ve zaruret miktarını da aşmamak üzere yerse günah etmiş olmaz. Çünkü Allah, suçları örten rahimdir.
إِنَّ ٱلَّذِینَ یَكۡتُمُونَ مَاۤ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلۡكِتَـٰبِ وَیَشۡتَرُونَ بِهِۦ ثَمَنࣰا قَلِیلًا أُو۟لَـٰۤىِٕكَ مَا یَأۡكُلُونَ فِی بُطُونِهِمۡ إِلَّا ٱلنَّارَ وَلَا یُكَلِّمُهُمُ ٱللَّهُ یَوۡمَ ٱلۡقِیَـٰمَةِ وَلَا یُزَكِّیهِمۡ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِیمٌ
Türkçe Okunuşu : inne-lleẕîne yektumûne mâ enzele-llâhu mine-lkitâbi veyeşterûne bihî ŝemenen ḳalîlen ulâike mâ ye'kulûne fî buṭûnihim ille-nnâra velâ yukellimuhumu-llâhu yevme-lḳiyâmeti velâ yuzekkîhim. velehum `aẕâbun elîm.
Meali : O kimseler ki Allah'ın indirdiği kitaptan bir emri, bir hükmü gizlerler de buna karşılık değersiz bir miktar para alırlar, işte muhakkak onlardır ateş yiyenler. Karınlarında ateşten başka bir şey yoktur. Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, nede onları temizler. Onlara ancak elemli bir azap var.
أُو۟لَـٰۤىِٕكَ ٱلَّذِینَ ٱشۡتَرَوُا۟ ٱلضَّلَـٰلَةَ بِٱلۡهُدَىٰ وَٱلۡعَذَابَ بِٱلۡمَغۡفِرَةِۚ فَمَاۤ أَصۡبَرَهُمۡ عَلَى ٱلنَّارِ
Türkçe Okunuşu : ulâike-lleẕîne-şteravu-ḍḍalâlete bilhudâ vel`aẕâbe bilmağfirah. femâ aṣberahum `ale-nnâr.
Meali : Onlardır sapıklığı doğru yola, azabı yarlıganmaya karşılık olarak satın alanlar; ateşe ne de sabırlı kimselerdir ya.
ذَ ٰلِكَ بِأَنَّ ٱللَّهَ نَزَّلَ ٱلۡكِتَـٰبَ بِٱلۡحَقِّۗ وَإِنَّ ٱلَّذِینَ ٱخۡتَلَفُوا۟ فِی ٱلۡكِتَـٰبِ لَفِی شِقَاقِۭ بَعِیدࣲ
Türkçe Okunuşu : ẕâlike bienne-llâhe nezzele-lkitâbe bilḥaḳḳ. veinne-lleẕîne-ḫtelefû fi-lkitâbi lefî şiḳâḳum be`îd.
Meali : Bu, haksız da değildir. Çünkü Allah, kitabı şüphe yok ki hak olarak, doğruyu söylemek için indirdi. Allah kitabında ihtilafa düşenler, elbette haktan uzak bir ayrılıktadırlar.
۞ لَّیۡسَ ٱلۡبِرَّ أَن تُوَلُّوا۟ وُجُوهَكُمۡ قِبَلَ ٱلۡمَشۡرِقِ وَٱلۡمَغۡرِبِ وَلَـٰكِنَّ ٱلۡبِرَّ مَنۡ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلۡیَوۡمِ ٱلۡـَٔاخِرِ وَٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةِ وَٱلۡكِتَـٰبِ وَٱلنَّبِیِّـۧنَ وَءَاتَى ٱلۡمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِۦ ذَوِی ٱلۡقُرۡبَىٰ وَٱلۡیَتَـٰمَىٰ وَٱلۡمَسَـٰكِینَ وَٱبۡنَ ٱلسَّبِیلِ وَٱلسَّاۤىِٕلِینَ وَفِی ٱلرِّقَابِ وَأَقَامَ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَى ٱلزَّكَوٰةَ وَٱلۡمُوفُونَ بِعَهۡدِهِمۡ إِذَا عَـٰهَدُوا۟ۖ وَٱلصَّـٰبِرِینَ فِی ٱلۡبَأۡسَاۤءِ وَٱلضَّرَّاۤءِ وَحِینَ ٱلۡبَأۡسِۗ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ ٱلَّذِینَ صَدَقُوا۟ۖ وَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ هُمُ ٱلۡمُتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu : leyse-lbirra en tuvellû vucûhekum ḳibele-lmeşriḳi velmağribi velâkinne-lbirra men âmene billâhi velyevmi-l'âḫiri velmelâiketi velkitâbi vennebiyyîn. veâte-lmâle `alâ ḥubbihî ẕevi-lḳurbâ velyetâmâ velmesâkîne vebne-ssebîli vessâilîne vefi-rriḳâb. veeḳâme-ṣṣalâte veâte-zzekâh. velmûfûne bi`ahdihim iẕâ `âhedû. veṣṣâbirîne fi-lbe'sâi veḍḍarrâi veḥîne-lbe's. ulâike-lleẕîne ṣadeḳû. veulâike humu-lmutteḳûn.
Meali : Yüzlerinizi doğuya, batıya çevirip durmanız, hayır sayılmaz ki. Hayır ve taat sahipleri, Allah'a, son güne, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan, Allah sevgisiyle yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, isteyenlere ve esirlere mal veren, namaz kılan, zekat veren, ahdettikleri zaman ahitlerine vefa eden, sıkıntı ve şiddet vakitlerinde sabreden kişilerdir. Onlardır sözleri doğru olanlar, onlardır sakınanlar.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ كُتِبَ عَلَیۡكُمُ ٱلۡقِصَاصُ فِی ٱلۡقَتۡلَىۖ ٱلۡحُرُّ بِٱلۡحُرِّ وَٱلۡعَبۡدُ بِٱلۡعَبۡدِ وَٱلۡأُنثَىٰ بِٱلۡأُنثَىٰۚ فَمَنۡ عُفِیَ لَهُۥ مِنۡ أَخِیهِ شَیۡءࣱ فَٱتِّبَاعُۢ بِٱلۡمَعۡرُوفِ وَأَدَاۤءٌ إِلَیۡهِ بِإِحۡسَـٰنࣲۗ ذَ ٰلِكَ تَخۡفِیفࣱ مِّن رَّبِّكُمۡ وَرَحۡمَةࣱۗ فَمَنِ ٱعۡتَدَىٰ بَعۡدَ ذَ ٰلِكَ فَلَهُۥ عَذَابٌ أَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenû kutibe `aleykumu-lḳiṣâṣu fi-lḳatlâ. elḥurru bilḥurri vel`abdu bil`abdi vel'unŝâ bil'unŝâ. femen `ufiye lehû min eḫîhi şey'un fettibâ`um bilma`rûfi veedâun ileyhi biiḥsân. ẕâlike taḫfîfum mir rabbikum veraḥmetun. femeni-`tedâ ba`de ẕâlike felehû `aẕâbun elîm.
Meali : Ey inananlar, öldürülenler hakkında size kısas farz edilmiştir: Hüre karşılık hür, kula karşılık kul, kadına karşılık kadın. Fakat öldüren, kardeşinden azıcık bir affa nail olursa o zaman kısas kalkar; öldürülenin velisinin, akla ve örfe uygun olarak iyiliğe uyması, öldürenin de, öldürdüğü kişinin velisine güzellikle bir şey vermesi kalır. Bu, Rabbinizden hükmü hafifletmedir, rahmettir. Bundan sonra da gene zulme kalkan ve aşırı giden olursa artık ona elemli bir azap var.
وَلَكُمۡ فِی ٱلۡقِصَاصِ حَیَوٰةࣱ یَـٰۤأُو۟لِی ٱلۡأَلۡبَـٰبِ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu : velekum fi-lḳiṣâṣi ḥayâtuy yâ ûli-l'elbâbi le`allekum tetteḳûn.
Meali : Ey aklı erenler, özü sözü temiz kimseler, korunmanız, sakınmanız için kısasta size hayat var.
كُتِبَ عَلَیۡكُمۡ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ ٱلۡمَوۡتُ إِن تَرَكَ خَیۡرًا ٱلۡوَصِیَّةُ لِلۡوَ ٰلِدَیۡنِ وَٱلۡأَقۡرَبِینَ بِٱلۡمَعۡرُوفِۖ حَقًّا عَلَى ٱلۡمُتَّقِینَ
Türkçe Okunuşu : kutibe `aleykum iẕâ ḥaḍara eḥadekumu-lmevtu in terake ḫayran. elveṣiyyetu lilvâlideyni vel'aḳrabîne bilma`rûf. ḥaḳḳan `ale-lmutteḳîn.
Meali : Biriniz ölürken kendisinden sonra bir hayır bırakacaksa anasına, babasına ve yakınlarına, örfe uyarak vasiyette bulunmalı. Bu, sakınanlara bir haktır, bir borçtur.
فَمَنۢ بَدَّلَهُۥ بَعۡدَ مَا سَمِعَهُۥ فَإِنَّمَاۤ إِثۡمُهُۥ عَلَى ٱلَّذِینَ یُبَدِّلُونَهُۥۤۚ إِنَّ ٱللَّهَ سَمِیعٌ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : femem beddelehû ba`de mâ semi`ahû feinnemâ iŝmuhû `ale-lleẕîne yubeddilûneh. inne-llâhe semî`un `alîm.
Meali : Vasiyeti duyduktan sonra değiştiren olursa şüphe yok ki bu işin vebali, ancak değiştirenedir. Muhakkak ki Allah, her şeyi duyar ve bilir.
فَمَنۡ خَافَ مِن مُّوصࣲ جَنَفًا أَوۡ إِثۡمࣰا فَأَصۡلَحَ بَیۡنَهُمۡ فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورࣱ رَّحِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : femen ḫâfe mim mûṣin cenefen ev iŝmen feaṣleḥa beynehum felâ iŝme `aleyh. inne-llâhe ğafûrur raḥîm.
Meali : Vasiyet edenin yanılmasından, suç işlemesinden ürküp aralarını bulana suç yok. Şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahimdir.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ كُتِبَ عَلَیۡكُمُ ٱلصِّیَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى ٱلَّذِینَ مِن قَبۡلِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenû kutibe `aleykumu-ṣṣiyâmu kemâ kutibe `ale-lleẕîne min ḳablikum le`allekum tetteḳûn.
Meali : Ey inananlar, kötülüklerden, şüpheli şeylerden korunmanız için oruç, sizden öncekilere farz edildiği gibi size de farz edilmiştir.
أَیَّامࣰا مَّعۡدُودَ ٰتࣲۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِیضًا أَوۡ عَلَىٰ سَفَرࣲ فَعِدَّةࣱ مِّنۡ أَیَّامٍ أُخَرَۚ وَعَلَى ٱلَّذِینَ یُطِیقُونَهُۥ فِدۡیَةࣱ طَعَامُ مِسۡكِینࣲۖ فَمَن تَطَوَّعَ خَیۡرࣰا فَهُوَ خَیۡرࣱ لَّهُۥۚ وَأَن تَصُومُوا۟ خَیۡرࣱ لَّكُمۡ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : eyyâmem ma`dûdât. femen kâne minkum merîḍan ev `alâ seferin fe`iddetum min eyyâmin uḫar. ve`ale-lleẕîne yuṭîḳûnehû fidyetun ṭa`âmu miskîn. femen teṭavve`a ḫayran fehuve ḫayrul leh. veen teṣûmû ḫayrul lekum in kuntum ta`lemûn.
Meali : Oruç, sayılı günlerdedir. İçinizden biri hastalanır, yahut yolda bulunursa orucunu yer, sonra başka günlerde, o yediği gün sayısınca oruç tutar. Kime oruç zor gelirse her gün için bir yoksulu doyurur. Hayır için verdiği şeyi çoğaltırsa bu da kendi hayrına. Fakat bilseniz oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır.
شَهۡرُ رَمَضَانَ ٱلَّذِیۤ أُنزِلَ فِیهِ ٱلۡقُرۡءَانُ هُدࣰى لِّلنَّاسِ وَبَیِّنَـٰتࣲ مِّنَ ٱلۡهُدَىٰ وَٱلۡفُرۡقَانِۚ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ ٱلشَّهۡرَ فَلۡیَصُمۡهُۖ وَمَن كَانَ مَرِیضًا أَوۡ عَلَىٰ سَفَرࣲ فَعِدَّةࣱ مِّنۡ أَیَّامٍ أُخَرَۗ یُرِیدُ ٱللَّهُ بِكُمُ ٱلۡیُسۡرَ وَلَا یُرِیدُ بِكُمُ ٱلۡعُسۡرَ وَلِتُكۡمِلُوا۟ ٱلۡعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا۟ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَىٰكُمۡ وَلَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Türkçe Okunuşu : şehru rameḍane-lleẕî unzile fîhi-lḳur'ânu hudel linnâsi vebeyyinâtim mine-lhudâ velfurḳân. femen şehide minkumu-şşehra felyeṣumh. vemen kâne merîḍan ev `alâ seferin fe`iddetum min eyyâmin uḫar. yurîdu-llâhu bikumu-lyusra velâ yurîdu bikumu-l`usr. velitukmilu-l`iddete velitukebbiru-llâhe `alâ mâ hedâkum vele`allekum teşkurûn.
Meali : Ramazan ayı, bir aydır ki insanlara doğruyu bildiren, doğruluğa ait apaçık delillerden ibaret olan, hakla batılı ayırt eden Kur'an, bu ayda indirildi. Sizden kim, bu aya erişirse orucunu tutsun. Hasta olan ve yolcu bulunan, hastalığında, yolculuğunda orucunu yer, sonra yediği günler kadar tutar. Allah sizin için kolaylık diler, güçlük değil. Bu da sayıyı tamamlamanız, Allah'ın size doğru yolu göstermesine karşılık onu ululamanız içindir, böylece de ona şükretmiş olabilirsiniz.
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِی عَنِّی فَإِنِّی قَرِیبٌۖ أُجِیبُ دَعۡوَةَ ٱلدَّاعِ إِذَا دَعَانِۖ فَلۡیَسۡتَجِیبُوا۟ لِی وَلۡیُؤۡمِنُوا۟ بِی لَعَلَّهُمۡ یَرۡشُدُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ seeleke `ibâdî `annî feinnî ḳarîb. ucîbu da`vete-ddâ`i iẕâ de`âni felyestecîbû lî velyu'minû bî le`allehum yerşudûn.
Meali : Kullarım, sana beni sorarlarsa bilsinler ki ben, muhakkak onlara pek yakınım. Beni çağıran, bana dua eden kişiye çağırdığı, dua ettiği anda icabet ederim. Artık onlar da benim çağırmama koşsunlar, bana inansınlar da doğru yolu bulsunlar.
أُحِلَّ لَكُمۡ لَیۡلَةَ ٱلصِّیَامِ ٱلرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَاۤىِٕكُمۡۚ هُنَّ لِبَاسࣱ لَّكُمۡ وَأَنتُمۡ لِبَاسࣱ لَّهُنَّۗ عَلِمَ ٱللَّهُ أَنَّكُمۡ كُنتُمۡ تَخۡتَانُونَ أَنفُسَكُمۡ فَتَابَ عَلَیۡكُمۡ وَعَفَا عَنكُمۡۖ فَٱلۡـَٔـٰنَ بَـٰشِرُوهُنَّ وَٱبۡتَغُوا۟ مَا كَتَبَ ٱللَّهُ لَكُمۡۚ وَكُلُوا۟ وَٱشۡرَبُوا۟ حَتَّىٰ یَتَبَیَّنَ لَكُمُ ٱلۡخَیۡطُ ٱلۡأَبۡیَضُ مِنَ ٱلۡخَیۡطِ ٱلۡأَسۡوَدِ مِنَ ٱلۡفَجۡرِۖ ثُمَّ أَتِمُّوا۟ ٱلصِّیَامَ إِلَى ٱلَّیۡلِۚ وَلَا تُبَـٰشِرُوهُنَّ وَأَنتُمۡ عَـٰكِفُونَ فِی ٱلۡمَسَـٰجِدِۗ تِلۡكَ حُدُودُ ٱللَّهِ فَلَا تَقۡرَبُوهَاۗ كَذَ ٰلِكَ یُبَیِّنُ ٱللَّهُ ءَایَـٰتِهِۦ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ یَتَّقُونَ
Türkçe Okunuşu : uḥille lekum leylete-ṣṣiyâmi-rrafeŝu ilâ nisâikum. hunne libâsul lekum veentum libâsul lehunn. `alime-llâhu ennekum kuntum taḫtânûne enfusekum fetâbe `aleykum ve`afâ `ankum. fel'âne bâşirûhunne vebteğû mâ ketebe-llâhu lekum. vekulû veşrabû ḥattâ yetebeyyene lekumu-lḫayṭu-l'ebyeḍu mine-lḫayṭi-l'esvedi mine-lfecr. ŝumme etimmu-ṣṣiyâme ile-lleyl. velâ tubâşirûhunne veentum `âkifûne fi-lmesâcid. tilke ḥudûdu-llâhi felâ taḳrabûhâ. keẕâlike yubeyyinu-llâhu âyâtihî linnâsi le`allehum yetteḳûn.
Meali : Oruçlu olduğunuz günün gecesinde kadınlarınızla buluşmanız, size helal edilmiştir. Onlar sizin için elbisedir, siz onlar için elbisesiniz. Allah bildi ki nefsinizi yenemeyecek, sabredemeyecek, bir iştir, işleyeceksiniz, bu yüzden tövbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Gayri onlarla buluşun ve Allah'ın size yazdığını dileyin. Fecir doğup da aydınlığıyla kara iplik, sizce beyaz iplikten ayırt edilinceye dek yiyin, için. Sonra orucu ertesi geceye kadar tamam olarak tutun. Fakat mescitlerde ibadet için niyetlendiniz, oturdunuz kaldınız mı kadınlarınıza dokunmayın. İşte bunlar, Allah sınırlarıdır, yaklaşmayın o sınırlara. İnsanlar, sakınıp korunsunlar diye Allah, delillerini bu suretle apaçık bildirir.
وَلَا تَأۡكُلُوۤا۟ أَمۡوَ ٰلَكُم بَیۡنَكُم بِٱلۡبَـٰطِلِ وَتُدۡلُوا۟ بِهَاۤ إِلَى ٱلۡحُكَّامِ لِتَأۡكُلُوا۟ فَرِیقࣰا مِّنۡ أَمۡوَ ٰلِ ٱلنَّاسِ بِٱلۡإِثۡمِ وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : velâ te'kulû emvâlekum beynekum bilbâṭili vetudlû bihâ ile-lḥukkâmi lite'kulû ferîḳam min emvâli-nnâsi bil'iŝmi veentum ta`lemûn.
Meali : Mallarınızı aranızda boş yere yemeyin. İnsanların bir kısım mallarını da günah ederek yemek için bilebile hakimlere mal vermeyin.
۞ یَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡأَهِلَّةِۖ قُلۡ هِیَ مَوَ ٰقِیتُ لِلنَّاسِ وَٱلۡحَجِّۗ وَلَیۡسَ ٱلۡبِرُّ بِأَن تَأۡتُوا۟ ٱلۡبُیُوتَ مِن ظُهُورِهَا وَلَـٰكِنَّ ٱلۡبِرَّ مَنِ ٱتَّقَىٰۗ وَأۡتُوا۟ ٱلۡبُیُوتَ مِنۡ أَبۡوَ ٰبِهَاۚ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ
Türkçe Okunuşu : yes'elûneke `ani-l'ehilleh. ḳul hiye mevâḳîtu linnâsi velḥacc. veleyse-lbirru bien te'tu-lbuyûte min żuhûrihâ velâkinne-lbirra meni-tteḳâ. ve'tu-lbuyûte min ebvâbihâ. vetteḳu-llâhe le`allekum tufliḥûn.
Meali : Sana yeni ayları sorarlarsa de ki: Onlar, insanlara vakitlerini bildirir, hac zamanı da onlarla bilinir. Sonra hayır, evlere arka taraflarından girmek değildir. Hayır sahibi, Allah'tan çekinendir. Evlere kapılarından girin. Allah'tan sakının ki kurtulmuş kimselerden olup muradınıza eresiniz.
وَقَـٰتِلُوا۟ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ ٱلَّذِینَ یُقَـٰتِلُونَكُمۡ وَلَا تَعۡتَدُوۤا۟ۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا یُحِبُّ ٱلۡمُعۡتَدِینَ
Türkçe Okunuşu : veḳâtilû fî sebîli-llâhi-lleẕîne yuḳâtilûnekum velâ ta`tedû. inne-llâhe lâ yuḥibbu-lmu`tedîn.
Meali : Sizinle savaşıp vuruşanlarla Allah yolunda siz de savaşın, vuruşun, fakat haddi aşmayın, zulmetmeyin. Şüphe yok ki Allah, haddini aşanları ve zulmedenleri sevmez.
وَٱقۡتُلُوهُمۡ حَیۡثُ ثَقِفۡتُمُوهُمۡ وَأَخۡرِجُوهُم مِّنۡ حَیۡثُ أَخۡرَجُوكُمۡۚ وَٱلۡفِتۡنَةُ أَشَدُّ مِنَ ٱلۡقَتۡلِۚ وَلَا تُقَـٰتِلُوهُمۡ عِندَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِ حَتَّىٰ یُقَـٰتِلُوكُمۡ فِیهِۖ فَإِن قَـٰتَلُوكُمۡ فَٱقۡتُلُوهُمۡۗ كَذَ ٰلِكَ جَزَاۤءُ ٱلۡكَـٰفِرِینَ
Türkçe Okunuşu : vaḳtulûhum ḥayŝu ŝeḳiftumûhum veaḫricûhum min ḥayŝu aḫracûkum velfitnetu eşeddu mine-lḳatl. velâ tuḳâtilûhum `inde-lmescidi-lḥarâmi ḥattâ yuḳâtilûkum fîh. fein ḳâtelûkum faḳtulûhum. keẕâlike cezâu-lkâfirîn.
Meali : Onları Nerede yakalarsanız öldürün. Sizi yurdunuzdan çıkardıkları gibi siz de onları yurtlarından çıkarın. Fitne, adam öldürmeden beterdir. Yalnız onlar, Mescidi Haram yanında sizinle savaşa kalkışmazlarsa siz de onlarla Mescidi Haram yanında savaşmayın. Ama onlar, sizi orada öldürmeye kalkışırlarsa öldürün onları. Budur kafirlerin cezası işte.
فَإِنِ ٱنتَهَوۡا۟ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورࣱ رَّحِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : feini-ntehev feinne-llâhe ğafûrur raḥîm.
Meali : Fakat vazgeçerlerse şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahimdir.
وَقَـٰتِلُوهُمۡ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتۡنَةࣱ وَیَكُونَ ٱلدِّینُ لِلَّهِۖ فَإِنِ ٱنتَهَوۡا۟ فَلَا عُدۡوَ ٰنَ إِلَّا عَلَى ٱلظَّـٰلِمِینَ
Türkçe Okunuşu : veḳâtilûhum ḥattâ lâ tekûne fitnetuv veyekûne-ddînu lillâh. feini-ntehev felâ `udvâne illâ `ale-żżâlimîn.
Meali : Bir fitne kalmayıncaya, din tamamıyla Allah'ın dini oluncaya dek onlarla çarpışın. Vazgeçtiler mi artık düşmanlık, yalnız zalimleredir, başkalarına değil.
ٱلشَّهۡرُ ٱلۡحَرَامُ بِٱلشَّهۡرِ ٱلۡحَرَامِ وَٱلۡحُرُمَـٰتُ قِصَاصࣱۚ فَمَنِ ٱعۡتَدَىٰ عَلَیۡكُمۡ فَٱعۡتَدُوا۟ عَلَیۡهِ بِمِثۡلِ مَا ٱعۡتَدَىٰ عَلَیۡكُمۡۚ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلۡمُتَّقِینَ
Türkçe Okunuşu : eşşehru-lḥarâmu bişşehri-lḥarâmi velḥurumâtu ḳiṣâṣ. femeni-`tedâ `aleykum fa`tedû `aleyhi bimiŝli me-`tedâ `aleykum. vetteḳu-llâhe va`lemû enne-llâhe me`a-lmutteḳîn.
Meali : Haram ay, haram aya bedel. Saygı karşılıklıdır. Şu halde kim size tecavüz ederse onun tecavüz ettiği gibi siz de ona saldırın, düşmanlara tecavüzde bulunun. Sakının Allah'tan ve bilin ki Allah, ancak kendisinden korunanlarla ve sakınanlarladır.
وَأَنفِقُوا۟ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ وَلَا تُلۡقُوا۟ بِأَیۡدِیكُمۡ إِلَى ٱلتَّهۡلُكَةِ وَأَحۡسِنُوۤا۟ۚ إِنَّ ٱللَّهَ یُحِبُّ ٱلۡمُحۡسِنِینَ
Türkçe Okunuşu : veenfiḳû fî sebîli-llâhi velâ tulḳû bieydîkum ile-ttehlukeh. veaḥsinû. inne-llâhe yuḥibbu-lmuḥsinîn.
Meali : Mallarınızı Allah yoluna sarfedin, kendinizi, ellerinizle tehlikeye atmayın, iyilik edin. Şüphe yok ki Allah, iyilik edenleri sever.
وَأَتِمُّوا۟ ٱلۡحَجَّ وَٱلۡعُمۡرَةَ لِلَّهِۚ فَإِنۡ أُحۡصِرۡتُمۡ فَمَا ٱسۡتَیۡسَرَ مِنَ ٱلۡهَدۡیِۖ وَلَا تَحۡلِقُوا۟ رُءُوسَكُمۡ حَتَّىٰ یَبۡلُغَ ٱلۡهَدۡیُ مَحِلَّهُۥۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِیضًا أَوۡ بِهِۦۤ أَذࣰى مِّن رَّأۡسِهِۦ فَفِدۡیَةࣱ مِّن صِیَامٍ أَوۡ صَدَقَةٍ أَوۡ نُسُكࣲۚ فَإِذَاۤ أَمِنتُمۡ فَمَن تَمَتَّعَ بِٱلۡعُمۡرَةِ إِلَى ٱلۡحَجِّ فَمَا ٱسۡتَیۡسَرَ مِنَ ٱلۡهَدۡیِۚ فَمَن لَّمۡ یَجِدۡ فَصِیَامُ ثَلَـٰثَةِ أَیَّامࣲ فِی ٱلۡحَجِّ وَسَبۡعَةٍ إِذَا رَجَعۡتُمۡۗ تِلۡكَ عَشَرَةࣱ كَامِلَةࣱۗ ذَ ٰلِكَ لِمَن لَّمۡ یَكُنۡ أَهۡلُهُۥ حَاضِرِی ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِۚ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ شَدِیدُ ٱلۡعِقَابِ
Türkçe Okunuşu : veetimmu-lḥacce vel`umrate lillâh. fein uḥṣirtum feme-steysera mine-lhedy. velâ taḥliḳû ruûsekum ḥattâ yebluğa-lhedyu meḥilleh. femen kâne minkum merîḍan ev bihî eẕem mir ra'sihî fefidyetum min ṣiyâmin ev ṣadeḳatin ev nusuk. feiẕâ emintum. femen temette`a bil`umrati ile-lḥacci feme-steysera mine-lhedy. femel lem yecid feṣiyâmu ŝelâŝeti eyyâmin fi-lḥacci veseb`atin iẕâ raca`tum. tilke `aşeratun kâmileh. ẕâlike limel lem yekun ehluhû ḥâḍiri-lmescidi-lḥarâm. vetteḳu-llâhe va`lemû enne-llâhe şedîdu-l`iḳâb.
Meali : Haccı ve umreyi de Allah için tamamlayın. Tamamlayamayacaksanız gücünüz yettiği kadar bir şey kurban edin ve kurbanı, yerinde boğazlayıncaya dek başınızı tıraş ettirmeyin. İçinizde hasta olan, başında bir eziyet bulunan varsa tıraş olur ve karşılığında oruç tutar, sadaka verir, yahut kurban keser. Sonra emin oldunuz, muktedir bulundunuz mu hac zamanına dek umre yapmak isteyen, gücü neye yeterse kurban eder. Buna imkan bulamayan üç gün hacda, yedi gün de dönünce oruç tutar, işte bu, tam on gündür. Bu da ayali Mescidi Haram'da olmayan içindir. Allah'tan sakının ve bilin ki şüphe yok, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
ٱلۡحَجُّ أَشۡهُرࣱ مَّعۡلُومَـٰتࣱۚ فَمَن فَرَضَ فِیهِنَّ ٱلۡحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِی ٱلۡحَجِّۗ وَمَا تَفۡعَلُوا۟ مِنۡ خَیۡرࣲ یَعۡلَمۡهُ ٱللَّهُۗ وَتَزَوَّدُوا۟ فَإِنَّ خَیۡرَ ٱلزَّادِ ٱلتَّقۡوَىٰۖ وَٱتَّقُونِ یَـٰۤأُو۟لِی ٱلۡأَلۡبَـٰبِ
Türkçe Okunuşu : elḥaccu eşhurum ma`lûmâh. femen feraḍa fîhinne-lḥacce felâ rafeŝe velâ fusûḳa velâ cidâle fi-lḥacc. vemâ tef`alû min ḫayriy ya`lemhu-llâh. vetezevvedû feinne ḫayra-zzâdi-ttaḳvâ. vetteḳûni yâ ûli-l'elbâb.
Meali : Hac, malum aylarda olur. Kim o aylarda hacca niyet ederse bilsin ki hacda ne kadınla buluşma vardır, ne kötülükte bulunma, ne de kavga ve dövüş. Hayra dair ne işlerseniz Allah bilir. Yol azığı hazırlayın. Şüphe yok ki azıkların hayırlısı da sakınıp çekinmedir. Ey aklı eren temiz kişiler, sakının benden.
لَیۡسَ عَلَیۡكُمۡ جُنَاحٌ أَن تَبۡتَغُوا۟ فَضۡلࣰا مِّن رَّبِّكُمۡۚ فَإِذَاۤ أَفَضۡتُم مِّنۡ عَرَفَـٰتࣲ فَٱذۡكُرُوا۟ ٱللَّهَ عِندَ ٱلۡمَشۡعَرِ ٱلۡحَرَامِۖ وَٱذۡكُرُوهُ كَمَا هَدَىٰكُمۡ وَإِن كُنتُم مِّن قَبۡلِهِۦ لَمِنَ ٱلضَّاۤلِّینَ
Türkçe Okunuşu : leyse `aleykum cunâḥun en tebteğû faḍlem mir rabbikum. feiẕâ efaḍtum min `arafâtin feẕkuru-llâhe `inde-lmeş`ari-lḥarâm. veẕkurûhu kemâ hedâkum. vein kuntum min ḳablihî lemine-ḍḍâllîn.
Meali : Rabbinizden rızık fazlalığı isteyerek ticarette bulunmanızda bir beis yok. Arafat'tan seller gibi boşanıp hep beraber inince de Meş'arülHaram'da Allah'ı anın. Hem de o, size doğru yolu nasıl gösterdi, onu anmanızı nasıl bellettiyse öyle anın. Bundan önce gerçekten de sapıklardandınız ya.
ثُمَّ أَفِیضُوا۟ مِنۡ حَیۡثُ أَفَاضَ ٱلنَّاسُ وَٱسۡتَغۡفِرُوا۟ ٱللَّهَۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورࣱ رَّحِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : ŝumme efîḍû min ḥayŝu efâḍa-nnâsu vestağfiru-llâh. inne-llâhe ğafûrur raḥîm.
Meali : Sonra insanların, hep birden Arafat'tan döndüğü yerden siz de dönün, Allah'tan yarlıganmak dileyin. Şüphe yok ki Allah suçları örter, rahimdir.
فَإِذَا قَضَیۡتُم مَّنَـٰسِكَكُمۡ فَٱذۡكُرُوا۟ ٱللَّهَ كَذِكۡرِكُمۡ ءَابَاۤءَكُمۡ أَوۡ أَشَدَّ ذِكۡرࣰاۗ فَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن یَقُولُ رَبَّنَاۤ ءَاتِنَا فِی ٱلدُّنۡیَا وَمَا لَهُۥ فِی ٱلۡـَٔاخِرَةِ مِنۡ خَلَـٰقࣲ
Türkçe Okunuşu : feiẕâ ḳaḍaytum menâsikekum feẕkuru-llâhe keẕikrikum âbâekum ev eşedde ẕikrâ. femine-nnâsi mey yeḳûlu rabbenâ âtinâ fi-ddunyâ vemâ lehû fi-l'âḫirati min ḫalâḳ.
Meali : Hacca ait ibadetlerinizi bitirince babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da üstün bir surette Allah'ı anın. Çünkü insanlardan, Rabbimiz, bize dünyada ihsanda bulun diyenler vardır ki bu çeşit adama ahiretten nasip yoktur.
وَمِنۡهُم مَّن یَقُولُ رَبَّنَاۤ ءَاتِنَا فِی ٱلدُّنۡیَا حَسَنَةࣰ وَفِی ٱلۡـَٔاخِرَةِ حَسَنَةࣰ وَقِنَا عَذَابَ ٱلنَّارِ
Türkçe Okunuşu : veminhum mey yeḳûlu rabbenâ âtinâ fi-ddunyâ ḥasenetev vefi-l'âḫirati ḥasenetev veḳinâ `aẕâbe-nnâr.
Meali : Öylesi de vardır ki Rabbimiz der, dünyada da iyilik, güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik, bizi ateşin azabından koru.
أُو۟لَـٰۤىِٕكَ لَهُمۡ نَصِیبࣱ مِّمَّا كَسَبُوا۟ۚ وَٱللَّهُ سَرِیعُ ٱلۡحِسَابِ
Türkçe Okunuşu : ulâike lehum neṣîbum mimmâ kesebû. vellâhu serî`u-lḥisâb.
Meali : İşte kazançlarından nasibi olanlar bunlardır. Allah'ın hesap görmesi de pek tezdir.
۞ وَٱذۡكُرُوا۟ ٱللَّهَ فِیۤ أَیَّامࣲ مَّعۡدُودَ ٰتࣲۚ فَمَن تَعَجَّلَ فِی یَوۡمَیۡنِ فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلَاۤ إِثۡمَ عَلَیۡهِۖ لِمَنِ ٱتَّقَىٰۗ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّكُمۡ إِلَیۡهِ تُحۡشَرُونَ
Türkçe Okunuşu : veẕkuru-llâhe fî eyyâmim ma`dûdât. femen te`accele fî yevmeyni felâ iŝme `aleyh. vemen teeḫḫara felâ iŝme `aleyhi limeni-tteḳâ. vetteḳu-llâhe va`lemû ennekum ileyhi tuḥşerûn.
Meali : Sayılı hac günlerinde Allah'ı anın. İki gün içinde acele edip de dönmek isteyenlere suç yok. Geri kalanlara da suç yok ama sakınmak şartıyla. Allah'tan sakının ve bilin ki siz, şüphe yok onun tapısında haşr edileceksiniz.
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن یُعۡجِبُكَ قَوۡلُهُۥ فِی ٱلۡحَیَوٰةِ ٱلدُّنۡیَا وَیُشۡهِدُ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا فِی قَلۡبِهِۦ وَهُوَ أَلَدُّ ٱلۡخِصَامِ
Türkçe Okunuşu : vemine-nnâsi mey yu`cibuke ḳavluhû fi-lḥayâti-ddunyâ veyuşhidu-llâhe `alâ mâ fî ḳalbihî vehuve eleddu-lḫiṣâm.
Meali : İnsanlardan öylesi var ki dünya yaşayışı hakkında söylediği söz, seni şaşırtır, imrendirir, kalbindekine de Allah'ı tanık tutar. Halbuki o, düşmanların en yamanı, en inatçısıdır.
وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِی ٱلۡأَرۡضِ لِیُفۡسِدَ فِیهَا وَیُهۡلِكَ ٱلۡحَرۡثَ وَٱلنَّسۡلَۚ وَٱللَّهُ لَا یُحِبُّ ٱلۡفَسَادَ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ tevellâ se`â fi-l'arḍi liyufside fîhâ veyuhlike-lḥarŝe vennesl. vellâhu lâ yuḥibbu-lfesâd.
Meali : Bir işe koyuldu mu yeryüzünde çalışır çabalar, orayı bozmak, ekini, soyu sopu helak etmek için uğraşır. Allah'sa fesadı sevmez.
وَإِذَا قِیلَ لَهُ ٱتَّقِ ٱللَّهَ أَخَذَتۡهُ ٱلۡعِزَّةُ بِٱلۡإِثۡمِۚ فَحَسۡبُهُۥ جَهَنَّمُۖ وَلَبِئۡسَ ٱلۡمِهَادُ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ ḳîle lehu-tteḳi-llâhe eḫaẕethu-l`izzetu bil'iŝmi feḥasbuhû cehennem. velebi'se-lmihâd.
Meali : Ona, Allah'tan sakın, kork dendi mi suçla, günahla ululanmaya girişir. Cehennem gelir onun hakkından. Orası, gerçekten de ne kötü, ne pis yataktır.
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن یَشۡرِی نَفۡسَهُ ٱبۡتِغَاۤءَ مَرۡضَاتِ ٱللَّهِۚ وَٱللَّهُ رَءُوفُۢ بِٱلۡعِبَادِ
Türkçe Okunuşu : vemine-nnâsi mey yeşrî nefsehu-btiğâe merḍâti-llâh. vellâhu raûfum bil`ibâd.
Meali : İnsanların öylesi de var ki Allah rızasına nail olmak için adeta kendisini satar, Allah rızasını alır. Allah kullarını pek esirger.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ ٱدۡخُلُوا۟ فِی ٱلسِّلۡمِ كَاۤفَّةࣰ وَلَا تَتَّبِعُوا۟ خُطُوَ ٰتِ ٱلشَّیۡطَـٰنِۚ إِنَّهُۥ لَكُمۡ عَدُوࣱّ مُّبِینࣱ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenu-dḫulû fi-ssilmi kâffeten. velâ tettebi`û ḫuṭuvâti-şşeyṭân. innehû lekum `aduvvum mubîn.
Meali : Ey inananlar, hepiniz birden sulha, selamete girin, Şeytan'ın izini izlemeyin; şüphe yok ki o, size apaçık bir düşmandır.
فَإِن زَلَلۡتُم مِّنۢ بَعۡدِ مَا جَاۤءَتۡكُمُ ٱلۡبَیِّنَـٰتُ فَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ عَزِیزٌ حَكِیمٌ
Türkçe Okunuşu : fein zeleltum mim ba`di mâ câetkumu-lbeyyinâtu fa`lemû enne-llâhe `azîzun ḥakîm.
Meali : Size bunca açık deliller geldikten sonra gene de ayağınız kayarsa artık bilin ki Allah, şüphesiz pek yüce ve üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.
هَلۡ یَنظُرُونَ إِلَّاۤ أَن یَأۡتِیَهُمُ ٱللَّهُ فِی ظُلَلࣲ مِّنَ ٱلۡغَمَامِ وَٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةُ وَقُضِیَ ٱلۡأَمۡرُۚ وَإِلَى ٱللَّهِ تُرۡجَعُ ٱلۡأُمُورُ
Türkçe Okunuşu : hel yenżurûne illâ ey ye'tiyehumu-llâhu fî żulelim mine-lğamâmi velmelâiketu veḳuḍiye-l'emr. veile-llâhi turce`u-l'umûr.
Meali : Yoksa onlar, Allah'ın, bulutların gölgelerinde, meleklerle gelivermesini ve işlerinin olup bitivermesini mi gözetirler? Halbuki bütün işler, döner, Allah'a varır.
سَلۡ بَنِیۤ إِسۡرَ ٰۤءِیلَ كَمۡ ءَاتَیۡنَـٰهُم مِّنۡ ءَایَةِۭ بَیِّنَةࣲۗ وَمَن یُبَدِّلۡ نِعۡمَةَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعۡدِ مَا جَاۤءَتۡهُ فَإِنَّ ٱللَّهَ شَدِیدُ ٱلۡعِقَابِ
Türkçe Okunuşu : sel benî isrâîle kem âteynâhum min âyetim beyyineh. vemey yubeddil ni`mete-llâhi mim ba`di mâ câethu feinne-llâhe şedîdu-l`iḳâb.
Meali : Sor İsrail oğullarına, onlara nice apaçık deliller getirdik. Kim Allah'ın nimetini, ona nail olduktan sonra tebdil ederse yok mu. Şüphesiz ki Allah'ın azabı ve mihneti pek çetindir.
زُیِّنَ لِلَّذِینَ كَفَرُوا۟ ٱلۡحَیَوٰةُ ٱلدُّنۡیَا وَیَسۡخَرُونَ مِنَ ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ۘ وَٱلَّذِینَ ٱتَّقَوۡا۟ فَوۡقَهُمۡ یَوۡمَ ٱلۡقِیَـٰمَةِۗ وَٱللَّهُ یَرۡزُقُ مَن یَشَاۤءُ بِغَیۡرِ حِسَابࣲ
Türkçe Okunuşu : zuyyine lilleẕîne keferu-lḥayâtu-ddunyâ veyesḫarûne mine-lleẕîne âmenû. velleẕîne-tteḳav fevḳahum yevme-lḳiyâmeh. vellâhu yerzuḳu mey yeşâu biğayri ḥisâb.
Meali : Kafir olanlara dünya yaşayışı, süslü gösterildi de inananların bir kısmıyla alay ediyorlar. Fakat Allah'tan sakınan iman sahipleri, kıyamet gününde onlardan üstündür. Allah, dilediğine sayısız nimet verir.
كَانَ ٱلنَّاسُ أُمَّةࣰ وَ ٰحِدَةࣰ فَبَعَثَ ٱللَّهُ ٱلنَّبِیِّـۧنَ مُبَشِّرِینَ وَمُنذِرِینَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ ٱلۡكِتَـٰبَ بِٱلۡحَقِّ لِیَحۡكُمَ بَیۡنَ ٱلنَّاسِ فِیمَا ٱخۡتَلَفُوا۟ فِیهِۚ وَمَا ٱخۡتَلَفَ فِیهِ إِلَّا ٱلَّذِینَ أُوتُوهُ مِنۢ بَعۡدِ مَا جَاۤءَتۡهُمُ ٱلۡبَیِّنَـٰتُ بَغۡیَۢا بَیۡنَهُمۡۖ فَهَدَى ٱللَّهُ ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ لِمَا ٱخۡتَلَفُوا۟ فِیهِ مِنَ ٱلۡحَقِّ بِإِذۡنِهِۦۗ وَٱللَّهُ یَهۡدِی مَن یَشَاۤءُ إِلَىٰ صِرَ ٰطࣲ مُّسۡتَقِیمٍ
Türkçe Okunuşu : kâne-nnâsu ummetev vâḥideten febe`aŝe-llâhu-nnebiyyîne mubeşşirîne vemunẕirîn. veenzele me`ahumu-lkitâbe bilḥaḳḳi liyaḥkume beyne-nnâsi fîme-ḫtelefû fîh. veme-ḫtelefe fîhi ille-lleẕîne ûtûhu mim ba`di mâ câethumu-lbeyyinâtu bağyem beynehum. fehede-llâhu-lleẕîne âmenû lime-ḫtelefû fîhi mine-lḥaḳḳi biiẕnih. vellâhu yehdî mey yeşâu ilâ ṣirâṭim musteḳîm.
Meali : İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjdeci ve korkutucu olarak peygamberler gönderdi. İnsanların ayrılığa düştükleri şeylerde, aralarında dosdoğru hükmetmek üzere onlara kitap da indirdi. Onlara bunca açık deliller geldikten sonra da gene ancak ihtirasları yüzünden tuttular da ihtilafa düştüler. Halbuki Allah inananları, onların ihtilafa düştükleri doğru şeye, kendi izniyle muvaffak etti, gerçeğe ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru ve düz yola çıkarır.
أَمۡ حَسِبۡتُمۡ أَن تَدۡخُلُوا۟ ٱلۡجَنَّةَ وَلَمَّا یَأۡتِكُم مَّثَلُ ٱلَّذِینَ خَلَوۡا۟ مِن قَبۡلِكُمۖ مَّسَّتۡهُمُ ٱلۡبَأۡسَاۤءُ وَٱلضَّرَّاۤءُ وَزُلۡزِلُوا۟ حَتَّىٰ یَقُولَ ٱلرَّسُولُ وَٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ مَعَهُۥ مَتَىٰ نَصۡرُ ٱللَّهِۗ أَلَاۤ إِنَّ نَصۡرَ ٱللَّهِ قَرِیبࣱ
Türkçe Okunuşu : em ḥasibtum en tedḫulu-lcennete velemmâ ye'tikum meŝelu-lleẕîne ḫalev min ḳablikum. messethumu-lbe'sâu veḍḍarrâu vezulzilû ḥattâ yeḳûle-rrasûlu velleẕîne âmenû me`ahû metâ naṣru-llâh. elâ inne naṣra-llâhi ḳarîb.
Meali : Yoksa sizden öncekilerin örnek olan, ibret veren halleri, başınıza gelmeden cennete giriveririz mi sandınız? Onlar yoksulluklara uğradılar, zararlara düştüler, çetin sıkıntılara çattılar. Öylesine sürçtüler, öylesine kaydılar, sarsıldılar ki peygamber ve onunla beraber bulunan iman ehli bile, Allah yardımı ne vakit dediler. Bilin ki şüphe yok, Allah'ın yardımı yakındır.
یَسۡـَٔلُونَكَ مَاذَا یُنفِقُونَۖ قُلۡ مَاۤ أَنفَقۡتُم مِّنۡ خَیۡرࣲ فَلِلۡوَ ٰلِدَیۡنِ وَٱلۡأَقۡرَبِینَ وَٱلۡیَتَـٰمَىٰ وَٱلۡمَسَـٰكِینِ وَٱبۡنِ ٱلسَّبِیلِۗ وَمَا تَفۡعَلُوا۟ مِنۡ خَیۡرࣲ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِهِۦ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : yes'elûneke mâẕâ yunfiḳûn. ḳul mâ enfaḳtum min ḫayrin felilvâlideyni vel'aḳrabîne velyetâmâ velmesâkîni vebni-ssebîl. vemâ tef`alû min ḫayrin feinne-llâhe bihî `alîm.
Meali : Ne gibi nafaka vereceklerini, mallarını nereye sarfedeceklerini soruyorlar sana. De ki: Hayra ait sarf edeceğiniz şey, anaya, babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlaradır. Hayra dair ne yaparsanız şüphe yok ki Allah onu bilir.
كُتِبَ عَلَیۡكُمُ ٱلۡقِتَالُ وَهُوَ كُرۡهࣱ لَّكُمۡۖ وَعَسَىٰۤ أَن تَكۡرَهُوا۟ شَیۡـࣰٔا وَهُوَ خَیۡرࣱ لَّكُمۡۖ وَعَسَىٰۤ أَن تُحِبُّوا۟ شَیۡـࣰٔا وَهُوَ شَرࣱّ لَّكُمۡۚ وَٱللَّهُ یَعۡلَمُ وَأَنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : kutibe `aleykumu-lḳitâlu vehuve kurhul lekum. ve`asâ en tekrahû şey'ev vehuve ḫayrul lekum. ve`asâ en tuḥibbû şey'ev vehuve şerrul lekum. vellâhu ya`lemu veentum lâ ta`lemûn.
Meali : Hoşlanmazsınız, size ağır gelir ama düşmanlarla savaşmak, size farz edilmiştir. Bazı şeyler vardır ki hoşlanmazsınız, fakat hayırlıdır size. Bazı şeyler de vardır, hoşlanırsınız, şerdir size. Allah bilir, siz bilmezsiniz ki.
یَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلشَّهۡرِ ٱلۡحَرَامِ قِتَالࣲ فِیهِۖ قُلۡ قِتَالࣱ فِیهِ كَبِیرࣱۚ وَصَدٌّ عَن سَبِیلِ ٱللَّهِ وَكُفۡرُۢ بِهِۦ وَٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِ وَإِخۡرَاجُ أَهۡلِهِۦ مِنۡهُ أَكۡبَرُ عِندَ ٱللَّهِۚ وَٱلۡفِتۡنَةُ أَكۡبَرُ مِنَ ٱلۡقَتۡلِۗ وَلَا یَزَالُونَ یُقَـٰتِلُونَكُمۡ حَتَّىٰ یَرُدُّوكُمۡ عَن دِینِكُمۡ إِنِ ٱسۡتَطَـٰعُوا۟ۚ وَمَن یَرۡتَدِدۡ مِنكُمۡ عَن دِینِهِۦ فَیَمُتۡ وَهُوَ كَافِرࣱ فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ حَبِطَتۡ أَعۡمَـٰلُهُمۡ فِی ٱلدُّنۡیَا وَٱلۡـَٔاخِرَةِۖ وَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ أَصۡحَـٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِیهَا خَـٰلِدُونَ
Türkçe Okunuşu : yes'elûneke `ani-şşehri-lḥarâmi ḳitâlin fîh. ḳul ḳitâlun fîhi kebîr. veṣaddun `an sebîli-llâhi vekufrum bihî velmescidi-lḥarâmi veiḫrâcu ehlihî minhu ekberu `inde-llâh. velfitnetu ekberu mine-lḳatl. velâ yezâlûne yuḳâtilûnekum ḥattâ yeruddûkum `an dînikum ini-steṭâ`û. vemey yertedid minkum `an dînihî feyemut vehuve kâfirun feulâike ḥabiṭat a`mâluhum fi-ddunyâ vel'âḫirah. veulâike aṣḥâbu-nnâr. hum fîhâ ḫâlidûn.
Meali : Sana, savaş haram olan ayda savaşı soruyorlar. De ki: O ayda savaş büyük bir günahtır. Fakat insanları Allah yolundan çıkarmak, onu inkar etmek, halkı Mescidi Haram'dan menetmek ve mescit ehlini, oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır. Fitneyse adam öldürmeden de beterdir. Gücü yeterse sizi dininizden döndürmedikçe sizinle savaştan geri kalmaz onlar. Sizden birisi dininden döndü de kafir olarak öldü mü işlediği hayırlı işler, dünyada da heder olup gitmiş demektir, ahirette de. Onlardır ateş ehli, orada da ebediyen kalırlar.
إِنَّ ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ وَٱلَّذِینَ هَاجَرُوا۟ وَجَـٰهَدُوا۟ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ یَرۡجُونَ رَحۡمَتَ ٱللَّهِۚ وَٱللَّهُ غَفُورࣱ رَّحِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : inne-lleẕîne âmenû velleẕîne hâcerû vecâhedû fî sebîli-llâhi ulâike yercûne raḥmete-llâh. vellâhu ğafûrur raḥîm.
Meali : İnananlar, Allah yolunda muhacir olanlar ve savaşanlarsa, onlar Allah rahmetini umarlar. Allah da suçları örtücüdür, rahimdir.
۞ یَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡخَمۡرِ وَٱلۡمَیۡسِرِۖ قُلۡ فِیهِمَاۤ إِثۡمࣱ كَبِیرࣱ وَمَنَـٰفِعُ لِلنَّاسِ وَإِثۡمُهُمَاۤ أَكۡبَرُ مِن نَّفۡعِهِمَاۗ وَیَسۡـَٔلُونَكَ مَاذَا یُنفِقُونَۖ قُلِ ٱلۡعَفۡوَۗ كَذَ ٰلِكَ یُبَیِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلۡـَٔایَـٰتِ لَعَلَّكُمۡ تَتَفَكَّرُونَ
Türkçe Okunuşu : yes'elûneke `ani-lḫamri velmeysir. ḳul fîhimâ iŝmun kebîruv vemenâfi`u linnâs. veiŝmuhumâ ekberu min nef`ihimâ. veyes'elûneke mâẕâ yunfiḳûn. ḳuli-l`afv. keẕâlike yubeyyinu-llâhu lekumu-l'âyâti le`allekum tetefekkerûn.
Meali : Sana şarap ve kumarın hükümlerini soruyorlar. De ki: İkisinde de hem büyük günah var, hem insanlara faydalar var; fakat günahları, faydalarından daha çok. Sonra mallarından neyi vereceklerini soruyorlar. De ki: Kendilerini sıkmayanını, sıkıntıya düşürmeyenini, fazlasını. İşte Allah, delillerini size böylece bildirir, ta ki düşünesiniz.
فِی ٱلدُّنۡیَا وَٱلۡـَٔاخِرَةِۗ وَیَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡیَتَـٰمَىٰۖ قُلۡ إِصۡلَاحࣱ لَّهُمۡ خَیۡرࣱۖ وَإِن تُخَالِطُوهُمۡ فَإِخۡوَ ٰنُكُمۡۚ وَٱللَّهُ یَعۡلَمُ ٱلۡمُفۡسِدَ مِنَ ٱلۡمُصۡلِحِۚ وَلَوۡ شَاۤءَ ٱللَّهُ لَأَعۡنَتَكُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِیزٌ حَكِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : fi-ddunyâ vel'âḫirah. veyes'elûneke `ani-lyetâmâ. ḳul iṣlâḥul lehum ḫayr. vein tuḫâliṭûhum feiḫvânukum. vellâhu ya`lemu-lmufside mine-lmuṣliḥ. velev şâe-llâhu lea`netekum. inne-llâhe `azîzun ḥakîm.
Meali : Dünyada da, ahirette de. Yetimleri de soruyorlar. De ki: Onların hallerini düzene koymak, işlerine karışmamaktan hayırlıdır. Onlara karışır, onlarla uzlaşırsanız sonucu onlar da kardeşlerinizdir sizin. Allah, onların işlerini bozanı, düzgün bir hale getirenden ayırt eder, bilir. Allah dileseydi işinizi sarpa sardırırdı sizin. Şüphe yok ki Allah pek üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَلَا تَنكِحُوا۟ ٱلۡمُشۡرِكَـٰتِ حَتَّىٰ یُؤۡمِنَّۚ وَلَأَمَةࣱ مُّؤۡمِنَةٌ خَیۡرࣱ مِّن مُّشۡرِكَةࣲ وَلَوۡ أَعۡجَبَتۡكُمۡۗ وَلَا تُنكِحُوا۟ ٱلۡمُشۡرِكِینَ حَتَّىٰ یُؤۡمِنُوا۟ۚ وَلَعَبۡدࣱ مُّؤۡمِنٌ خَیۡرࣱ مِّن مُّشۡرِكࣲ وَلَوۡ أَعۡجَبَكُمۡۗ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ یَدۡعُونَ إِلَى ٱلنَّارِۖ وَٱللَّهُ یَدۡعُوۤا۟ إِلَى ٱلۡجَنَّةِ وَٱلۡمَغۡفِرَةِ بِإِذۡنِهِۦۖ وَیُبَیِّنُ ءَایَـٰتِهِۦ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ یَتَذَكَّرُونَ
Türkçe Okunuşu : velâ tenkiḥu-lmuşrikâti ḥattâ yu'minn. veleemetum mu'minetun ḫayrum mim muşriketiv velev a`cebetkum. velâ tunkiḥu-lmuşrikîne ḥattâ yu'minû. vele`abdum mu'minun ḫayrum mim muşrikiv velev a`cebekum. ulâike yed`ûne ile-nnâr. vellâhu yed`û ile-lcenneti velmağfirati biiẕnih. veyubeyyinu âyâtihî linnâsi le`allehum yeteẕekkerûn.
Meali : Allah'a şirk koşan kadınları, imana gelmedikçe nikahlamayın. İman sahibi bir cariye bile sizi imrendiren bir müşrik kadından daha hayırlıdır. Şirk koşan erkeklere de kızlarınızı vermeyin. Müşrik, sizi imrendirse bile iman ehli bir kul, ondan hayırlıdır. Onlar, sizi ateşe çağırırlar, Allah'sa, izniyle cennete ve yarlıganmaya. Anarlar, hatırda tutarlar diye de insanlara delillerini apaçık bildirmededir.
وَیَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡمَحِیضِۖ قُلۡ هُوَ أَذࣰى فَٱعۡتَزِلُوا۟ ٱلنِّسَاۤءَ فِی ٱلۡمَحِیضِ وَلَا تَقۡرَبُوهُنَّ حَتَّىٰ یَطۡهُرۡنَۖ فَإِذَا تَطَهَّرۡنَ فَأۡتُوهُنَّ مِنۡ حَیۡثُ أَمَرَكُمُ ٱللَّهُۚ إِنَّ ٱللَّهَ یُحِبُّ ٱلتَّوَّ ٰبِینَ وَیُحِبُّ ٱلۡمُتَطَهِّرِینَ
Türkçe Okunuşu : veyes'elûneke `ani-lmeḥîḍ. ḳul huve eẕen fa`tezilu-nnisâe fi-lmeḥîḍi velâ taḳrabûhunne ḥattâ yaṭhurn. feiẕâ teṭahherne fe'tûhunne min ḥayŝu emerakumu-llâh. inne-llâhe yuḥibbu-ttevvâbîne veyuḥibbu-lmuteṭahhirîn.
Meali : Sana hayız hakkında da soruyorlar. De ki: O bir pisliktir. Hayız vaktinde kadınlardan çekilin, temizleninceye dek onlara yaklaşmayın. Temizlendiler mi Allah size nasıl emrettiyse öylece yaklaşın. Şüphe yok ki Allah, adamakıllı tövbe edenleri ve iyice temizlenenleri sever.
نِسَاۤؤُكُمۡ حَرۡثࣱ لَّكُمۡ فَأۡتُوا۟ حَرۡثَكُمۡ أَنَّىٰ شِئۡتُمۡۖ وَقَدِّمُوا۟ لِأَنفُسِكُمۡۚ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّكُم مُّلَـٰقُوهُۗ وَبَشِّرِ ٱلۡمُؤۡمِنِینَ
Türkçe Okunuşu : nisâukum ḥarŝul lekum. fe'tû ḥarŝekum ennâ şi'tum. veḳaddimû lienfusikum. vetteḳu-llâhe va`lemû ennekum mulâḳûh. vebeşşiri-lmu'minîn.
Meali : Kadınlarınız, tarlalarınızdır. Tarlalarınıza dilediğiniz gibi girin ve kendiniz için de önceden hazırlıkta bulunun. Allah'tan sakının ve bilin ki ona ulaşacaksınız. Müjdele inananları.
وَلَا تَجۡعَلُوا۟ ٱللَّهَ عُرۡضَةࣰ لِّأَیۡمَـٰنِكُمۡ أَن تَبَرُّوا۟ وَتَتَّقُوا۟ وَتُصۡلِحُوا۟ بَیۡنَ ٱلنَّاسِۚ وَٱللَّهُ سَمِیعٌ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : velâ tec`alu-llâhe `urḍatel lieymânikum en teberrû vetetteḳû vetuṣliḥû beyne-nnâs. vellâhu semî`un `alîm.
Meali : Ettiğiniz yeminlerden dolayı iyilik etmenize, sakınmanıza, insanların arasını bulmanıza Allah'ı engel etmeyin. Allah duyar ve bilir.
لَّا یُؤَاخِذُكُمُ ٱللَّهُ بِٱللَّغۡوِ فِیۤ أَیۡمَـٰنِكُمۡ وَلَـٰكِن یُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتۡ قُلُوبُكُمۡۗ وَٱللَّهُ غَفُورٌ حَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : lâ yuâḫiẕukumu-llâhu billağvi fî eymânikum velâkiy yuâḫiẕukum bimâ kesebet ḳulûbukum. vellâhu ğafûrun ḥalîm.
Meali : Allah, boş yere yemin ettiğiniz için sizi suçlu tutmaz, kalplerinizde, niyet yüzünden kazandığınız günah dolayısıyla sizi suçlu tutar. Allah suçları örter, ceza vermede acele etmez.
لِّلَّذِینَ یُؤۡلُونَ مِن نِّسَاۤىِٕهِمۡ تَرَبُّصُ أَرۡبَعَةِ أَشۡهُرࣲۖ فَإِن فَاۤءُو فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورࣱ رَّحِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : lilleẕîne yu'lûne min nisâihim terabbuṣu erbe`ati eşhur. fein fâû feinne-llâhe ğafûrur raḥîm.
Meali : Kadınlarına yaklaşmamak için yemin edenler, dört ay beklerler. Erkekler, bundan vazgeçerlerse şüphe yok ki Allah suçları örter, rahimdir.
وَإِنۡ عَزَمُوا۟ ٱلطَّلَـٰقَ فَإِنَّ ٱللَّهَ سَمِیعٌ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : vein `azemu-ṭṭalâḳa feinne-llâhe semî`un `alîm.
Meali : Boşamayı kurmuşlarsa şüphe yok ki Allah duyar ve bilir.
وَٱلۡمُطَلَّقَـٰتُ یَتَرَبَّصۡنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلَـٰثَةَ قُرُوۤءࣲۚ وَلَا یَحِلُّ لَهُنَّ أَن یَكۡتُمۡنَ مَا خَلَقَ ٱللَّهُ فِیۤ أَرۡحَامِهِنَّ إِن كُنَّ یُؤۡمِنَّ بِٱللَّهِ وَٱلۡیَوۡمِ ٱلۡـَٔاخِرِۚ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِی ذَ ٰلِكَ إِنۡ أَرَادُوۤا۟ إِصۡلَـٰحࣰاۚ وَلَهُنَّ مِثۡلُ ٱلَّذِی عَلَیۡهِنَّ بِٱلۡمَعۡرُوفِۚ وَلِلرِّجَالِ عَلَیۡهِنَّ دَرَجَةࣱۗ وَٱللَّهُ عَزِیزٌ حَكِیمٌ
Türkçe Okunuşu : velmuṭalleḳâtu yeterabbaṣne bienfusihinne ŝelâŝete ḳurû'. velâ yeḥillu lehunne ey yektumne mâ ḫaleḳa-llâhu fî erḥâmihinne in kunne yu'minne billâhi velyevmi-l'âḫir. vebu`ûletuhunne eḥaḳḳu biraddihinne fî ẕâlike in erâdû iṣlâḥâ. velehunne miŝlu-lleẕî `aleyhinne bilma`rûf. velirricâli `aleyhinne deraceh. vellâhu `azîzun ḥakîm.
Meali : Boşanan kadınlar, üç ay adet beklerler. Allah'a ve son güne inanmışlarsa Allah'ın, rahimlerinde yarattığını gizlemeleri helal değildir. Kocaları, bu müddet içinde barışmak isterlerse tekrar kadınlarını almaya tam hakları vardır. Aşırı ve eksik olmamak üzere kadınlar, kendi aleyhlerine olduğu gibi, lehlerine de hak sahipleridir. Ancak erkekler, kadınlardan üstündür. Allah yüce ve üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.
ٱلطَّلَـٰقُ مَرَّتَانِۖ فَإِمۡسَاكُۢ بِمَعۡرُوفٍ أَوۡ تَسۡرِیحُۢ بِإِحۡسَـٰنࣲۗ وَلَا یَحِلُّ لَكُمۡ أَن تَأۡخُذُوا۟ مِمَّاۤ ءَاتَیۡتُمُوهُنَّ شَیۡـًٔا إِلَّاۤ أَن یَخَافَاۤ أَلَّا یُقِیمَا حُدُودَ ٱللَّهِۖ فَإِنۡ خِفۡتُمۡ أَلَّا یُقِیمَا حُدُودَ ٱللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَیۡهِمَا فِیمَا ٱفۡتَدَتۡ بِهِۦۗ تِلۡكَ حُدُودُ ٱللَّهِ فَلَا تَعۡتَدُوهَاۚ وَمَن یَتَعَدَّ حُدُودَ ٱللَّهِ فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ هُمُ ٱلظَّـٰلِمُونَ
Türkçe Okunuşu : eṭṭalâḳu merratân. feimsâkum bima`rûfin ev tesrîḥum biiḥsân. velâ yeḥillu lekum en te'ḫuẕû mimmâ âteytumûhunne şey'en illâ ey yeḫâfâ ellâ yuḳîmâ ḥudûde-llâh. fein ḫiftum ellâ yuḳîmâ ḥudûde-llâhi felâ cunâḥa `aleyhimâ fîme-ftedet bih. tilke ḥudûdu-llâhi felâ ta`tedûhâ. vemey yete`adde ḥudûde-llâhi feulâike humu-żżâlimûn.
Meali : Boşamak, iki defa olur. Ondan sonra ya güzellikle kadını tutmak gerek, ya hoşlukla bırakmak. Onlara verdiğinizden bir şey almak da helal değildir. Fakat erkek ve kadın, Allah sınırlarını koruyamayacaklarından korkarlarsa o başka. Siz de onların Allah sınırlarını muhafaza edemeyeceklerinden korkarsanız kadının, hakkından vazgeçmesinde ikisi için de günah yok. Bunlar, Allah'ın tayin ettiği sınırlardır, bunları aşmayın sakın. Kim Tanrı sınırlarını aşarsa o ve o çeşit adamlar, zalimin ta kendisi olurlar.
فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُۥ مِنۢ بَعۡدُ حَتَّىٰ تَنكِحَ زَوۡجًا غَیۡرَهُۥۗ فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَیۡهِمَاۤ أَن یَتَرَاجَعَاۤ إِن ظَنَّاۤ أَن یُقِیمَا حُدُودَ ٱللَّهِۗ وَتِلۡكَ حُدُودُ ٱللَّهِ یُبَیِّنُهَا لِقَوۡمࣲ یَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : fein ṭalleḳahâ felâ teḥillu lehû mim ba`du ḥattâ tenkiḥa zevcen ğayrah. fein ṭalleḳahâ felâ cunâḥa `aleyhimâ ey yeterâce`â in żannâ ey yuḳîmâ ḥudûde-llâh. vetilke ḥudûdu-llâhi yubeyyinuhâ liḳavmiy ya`lemûn.
Meali : Erkek, kadını bir kere daha boşayacak olursa bundan sonra kadın, başka bir kocaya varmadıkça eski kocasına helal olmaz. Kadını almış olan adam, onu boşarsa o vakit Allah'ın sınırlarını koruyacaklarına ümitleri varsa kadının, eski kocasına dönmesinde, tekrar evlenmelerinde bir beis yoktur. İşte bunlar, Allah sınırlarıdır ki bilen kavme açıklanmadadır.
وَإِذَا طَلَّقۡتُمُ ٱلنِّسَاۤءَ فَبَلَغۡنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمۡسِكُوهُنَّ بِمَعۡرُوفٍ أَوۡ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعۡرُوفࣲۚ وَلَا تُمۡسِكُوهُنَّ ضِرَارࣰا لِّتَعۡتَدُوا۟ۚ وَمَن یَفۡعَلۡ ذَ ٰلِكَ فَقَدۡ ظَلَمَ نَفۡسَهُۥۚ وَلَا تَتَّخِذُوۤا۟ ءَایَـٰتِ ٱللَّهِ هُزُوࣰاۚ وَٱذۡكُرُوا۟ نِعۡمَتَ ٱللَّهِ عَلَیۡكُمۡ وَمَاۤ أَنزَلَ عَلَیۡكُم مِّنَ ٱلۡكِتَـٰبِ وَٱلۡحِكۡمَةِ یَعِظُكُم بِهِۦۚ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ بِكُلِّ شَیۡءٍ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ ṭallaḳtumu-nnisâe febelağne ecelehunne feemsikûhunne bima`rûfin ev serriḥûhunne bima`rûf. velâ tumsikûhunne ḍirâral lita`tedû. vemey yef`al ẕâlike feḳad żaleme nefseh. velâ tetteḫiẕû âyâti-llâhi huzuvâ. veẕkurû ni`mete-llâhi `aleykum vemâ enzele `aleykum mine-lkitâbi velḥikmeti ye`iżukum bih. vetteḳu-llâhe va`lemû enne-llâhe bikulli şey'in `alîm.
Meali : Kadınları boşadınız da boşandıktan sonraki müddetlerini geçirdiler mi artık onları ya iyilikle tutun, yahut hoşlukla salıverin. Haklarında aşırı muamelede bulunmak için zararlarına olarak onları zorla tutmayın. Bunu kim yaparsa ancak kendisine zarar eder. Allah'ın ayetlerini şaka sanmayın. Size verilen Allah nimetlerini, öğüt vermek için indirdiği kitabı ve ondaki hikmeti anın. Sakının Allah'tan ve bilin ki o, her şeyi bilir.
وَإِذَا طَلَّقۡتُمُ ٱلنِّسَاۤءَ فَبَلَغۡنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا تَعۡضُلُوهُنَّ أَن یَنكِحۡنَ أَزۡوَ ٰجَهُنَّ إِذَا تَرَ ٰضَوۡا۟ بَیۡنَهُم بِٱلۡمَعۡرُوفِۗ ذَ ٰلِكَ یُوعَظُ بِهِۦ مَن كَانَ مِنكُمۡ یُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ وَٱلۡیَوۡمِ ٱلۡـَٔاخِرِۗ ذَ ٰلِكُمۡ أَزۡكَىٰ لَكُمۡ وَأَطۡهَرُۚ وَٱللَّهُ یَعۡلَمُ وَأَنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : veiẕâ ṭallaḳtumu-nnisâe febelağne ecelehunne felâ ta`ḍulûhunne ey yenkiḥne ezvâcehunne iẕâ terâḍav beynehum bilma`rûf. ẕâlike yû`ażu bihî men kâne minkum yu'minu billâhi velyevmi-l'âḫir. ẕâlikum ezkâ lekum veaṭher. vellâhu ya`lemu veentum lâ ta`lemûn.
Meali : Kadınları boşadınız da zamanlarını geçirdiler mi aralarında güzellikle uzlaşırlarsa kocalarına varmalarına engel olmayın. Bu, içinizde Allah'a ve son güne inananlara verilmiş bir öğüttür. Bu, sizin için daha hayırlıdır, daha temiz bir iştir. Siz bilmezsiniz ama Allah bilir.
۞ وَٱلۡوَ ٰلِدَ ٰتُ یُرۡضِعۡنَ أَوۡلَـٰدَهُنَّ حَوۡلَیۡنِ كَامِلَیۡنِۖ لِمَنۡ أَرَادَ أَن یُتِمَّ ٱلرَّضَاعَةَۚ وَعَلَى ٱلۡمَوۡلُودِ لَهُۥ رِزۡقُهُنَّ وَكِسۡوَتُهُنَّ بِٱلۡمَعۡرُوفِۚ لَا تُكَلَّفُ نَفۡسٌ إِلَّا وُسۡعَهَاۚ لَا تُضَاۤرَّ وَ ٰلِدَةُۢ بِوَلَدِهَا وَلَا مَوۡلُودࣱ لَّهُۥ بِوَلَدِهِۦۚ وَعَلَى ٱلۡوَارِثِ مِثۡلُ ذَ ٰلِكَۗ فَإِنۡ أَرَادَا فِصَالًا عَن تَرَاضࣲ مِّنۡهُمَا وَتَشَاوُرࣲ فَلَا جُنَاحَ عَلَیۡهِمَاۗ وَإِنۡ أَرَدتُّمۡ أَن تَسۡتَرۡضِعُوۤا۟ أَوۡلَـٰدَكُمۡ فَلَا جُنَاحَ عَلَیۡكُمۡ إِذَا سَلَّمۡتُم مَّاۤ ءَاتَیۡتُم بِٱلۡمَعۡرُوفِۗ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِیرࣱ
Türkçe Okunuşu : velvâlidâtu yurḍi`ne evlâdehunne ḥavleyni kâmileyni limen erâde ey yutimme-rraḍâ`ah. ve`ale-lmevlûdi lehû rizḳuhunne vekisvetuhunne bilma`rûf. lâ tukellefu nefsun illâ vus`ahâ. lâ tuḍârra vâlidetum biveledihâ velâ mevlûdul lehû biveledihî ve`ale-lvâriŝi miŝlu ẕâlik. fein erâdâ fiṣâlen `an terâḍim minhumâ veteşâvurin felâ cunâḥa `aleyhimâ. vein erattum en testerḍi`û evlâdekum felâ cunâḥa `aleykum iẕâ sellemtum mâ âteytum bilma`rûf. vetteḳu-llâhe va`lemû enne-llâhe bimâ ta`melûne beṣîr.
Meali : Analar, emzirme zamanını tamamlamak isterlerse tam iki yıl, çocuklarına süt verirler. Evlat sahibi olana da evladını emzirenin rızkını, elbisesini, örfe göre, vermesi borçtur. Kimseye gücünden fazla bir şey teklif edilemez. Ne ana evladından zarar görmeli, ne baba. Mirasçıya da hüküm aynıdır. Anayla baba, birbirleriyle danışırlar da, razı olurlar, çocuğu memeden kesmek isterlerse beis yok. Çocuklarınızı başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğiniz şeyi güzelce, yollu yordamlı verdikten sonra artık size suç yoktur. Sakının Allah'tan ve bilin ki Allah, ne yaparsanız görür.
وَٱلَّذِینَ یُتَوَفَّوۡنَ مِنكُمۡ وَیَذَرُونَ أَزۡوَ ٰجࣰا یَتَرَبَّصۡنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرۡبَعَةَ أَشۡهُرࣲ وَعَشۡرࣰاۖ فَإِذَا بَلَغۡنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَیۡكُمۡ فِیمَا فَعَلۡنَ فِیۤ أَنفُسِهِنَّ بِٱلۡمَعۡرُوفِۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ خَبِیرࣱ
Türkçe Okunuşu : velleẕîne yuteveffevne minkum veyeẕerûne ezvâcey yeterabbaṣne bienfusihinne erbe`ate eşhuriv ve`aşrâ. feiẕâ belağne ecelehunne felâ cunâḥa `aleykum fîmâ fe`alne fî enfusihinne bilma`rûf. vellâhu bimâ ta`melûne ḫabîr.
Meali : İçinizden biri ölür de arkasında kadın bırakırsa bu çeşit adamların kadınları dört ay, on gün beklerler. Bu müddeti geçirdikten sonra meşru bir surette kendiliklerinden dilediklerine varabilirler, bu hususta size bir suç yoktur artık. Allah, ne yaparsanız, hepsinden de haberdardır.
وَلَا جُنَاحَ عَلَیۡكُمۡ فِیمَا عَرَّضۡتُم بِهِۦ مِنۡ خِطۡبَةِ ٱلنِّسَاۤءِ أَوۡ أَكۡنَنتُمۡ فِیۤ أَنفُسِكُمۡۚ عَلِمَ ٱللَّهُ أَنَّكُمۡ سَتَذۡكُرُونَهُنَّ وَلَـٰكِن لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّاۤ أَن تَقُولُوا۟ قَوۡلࣰا مَّعۡرُوفࣰاۚ وَلَا تَعۡزِمُوا۟ عُقۡدَةَ ٱلنِّكَاحِ حَتَّىٰ یَبۡلُغَ ٱلۡكِتَـٰبُ أَجَلَهُۥۚ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ یَعۡلَمُ مَا فِیۤ أَنفُسِكُمۡ فَٱحۡذَرُوهُۚ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌ حَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : velâ cunâḥa `aleykum fîmâ `arraḍtum bihî min ḫiṭbeti-nnisâi ev eknentum fî enfusikum. `alime-llâhu ennekum seteẕkurûnehunne velâkil lâ tuvâ`idûhunne sirran illâ en teḳûlû ḳavlem ma`rûfâ. velâ ta`zimû `uḳdete-nnikâḥi ḥattâ yebluğa-lkitâbu eceleh. va`lemû enne-llâhe ya`lemu mâ fî enfusikum faḥẕerûh. va`lemû enne-llâhe ğafûrun ḥalîm.
Meali : Alacağınız kadınlara, onları alacağınızı anlatmanızda, yahut da bunu gizlemenizde bir beis yok. Allah bilir ki siz, onları anacak, hatırlayacaksınız. Yalnız onlarla gizlice de sözleşmeyin, doğru ve yolunda bir söz söylerseniz o başka. Farz olan müddet geçmedikçe nikah bağını bağlamaya kalkışmayın. Şüphe yok ki Allah, gönlünüzdekini de bilir, bundan dolayı çekinin ondan. Bilin ki Allah suçları örter, cezada acele etmez.
لَّا جُنَاحَ عَلَیۡكُمۡ إِن طَلَّقۡتُمُ ٱلنِّسَاۤءَ مَا لَمۡ تَمَسُّوهُنَّ أَوۡ تَفۡرِضُوا۟ لَهُنَّ فَرِیضَةࣰۚ وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى ٱلۡمُوسِعِ قَدَرُهُۥ وَعَلَى ٱلۡمُقۡتِرِ قَدَرُهُۥ مَتَـٰعَۢا بِٱلۡمَعۡرُوفِۖ حَقًّا عَلَى ٱلۡمُحۡسِنِینَ
Türkçe Okunuşu : lâ cunâḥa `aleykum in ṭallaḳtumu-nnisâe mâ lem temessûhunne ev tefriḍû lehunne ferîḍah. vemetti`ûhunn. `ale-lmûsi`i ḳaderuhû ve`ale-lmuḳtiri ḳaderuhu. metâ`am bilma`rûf. ḥaḳḳan `ale-lmuḥsinîn.
Meali : Kadınları, onlara dokunmadan, yahut nikah parası kesişmeden boşadınızsa beis yok. Ama onları da faydalandırın. Gücü yeten, gücü yettiği kadar, kudreti olmayan da kendi miktarınca ve örfe uygun olarak bir şey versin. Bu, ihsan sahiplerine bir borçtur.
وَإِن طَلَّقۡتُمُوهُنَّ مِن قَبۡلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدۡ فَرَضۡتُمۡ لَهُنَّ فَرِیضَةࣰ فَنِصۡفُ مَا فَرَضۡتُمۡ إِلَّاۤ أَن یَعۡفُونَ أَوۡ یَعۡفُوَا۟ ٱلَّذِی بِیَدِهِۦ عُقۡدَةُ ٱلنِّكَاحِۚ وَأَن تَعۡفُوۤا۟ أَقۡرَبُ لِلتَّقۡوَىٰۚ وَلَا تَنسَوُا۟ ٱلۡفَضۡلَ بَیۡنَكُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِیرٌ
Türkçe Okunuşu : vein ṭallaḳtumûhunne min ḳabli en temessûhunne veḳad feraḍtum lehunne ferîḍaten feniṣfu mâ feraḍtum illâ ey ya`fûne ev ya`fuve-lleẕî biyedihî `uḳdetu-nnikâḥ. veen ta`fû aḳrabu littaḳvâ. velâ tensevu-lfaḍle beynekum. inne-llâhe bimâ ta`melûne beṣîr.
Meali : Onlara dokunmadan boşarsanız nikah parası kesmiş olduğunuz takdirde kabul ettiğiniz paranın yarısını vermeniz gerek. Ancak kadın, hakkını bağışlar, yahut nikahın düğümü kimin elindeyse o, bu hakkı bahşederse bu ayrı. Sizin bağışlamanız, takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü unutmayın. Şüphe yok ki Allah, yaptıklarınızı görür.
حَـٰفِظُوا۟ عَلَى ٱلصَّلَوَ ٰتِ وَٱلصَّلَوٰةِ ٱلۡوُسۡطَىٰ وَقُومُوا۟ لِلَّهِ قَـٰنِتِینَ
Türkçe Okunuşu : ḥâfiżû `ale-ṣṣalâvâti veṣṣalâti-lvusṭâ veḳûmû lillâhi ḳânitîn.
Meali : Koruyun namazları, hele orta namazına çok dikkat edin ve Allah'a itaat ederek namaz kılın.
فَإِنۡ خِفۡتُمۡ فَرِجَالًا أَوۡ رُكۡبَانࣰاۖ فَإِذَاۤ أَمِنتُمۡ فَٱذۡكُرُوا۟ ٱللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمۡ تَكُونُوا۟ تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : fein ḫiftum fericâlen ev rukbânâ. feiẕâ emintum feẕkuru-llâhe kemâ `allemekum mâ lem tekûnû ta`lemûn.
Meali : Korkuyorsanız yürüyerek, yahut hayvana binmiş olduğunuz halde kılın. Emniyete çıktınız mı bilmediğiniz şeyleri size belleten Allah'ı anın.
وَٱلَّذِینَ یُتَوَفَّوۡنَ مِنكُمۡ وَیَذَرُونَ أَزۡوَ ٰجࣰا وَصِیَّةࣰ لِّأَزۡوَ ٰجِهِم مَّتَـٰعًا إِلَى ٱلۡحَوۡلِ غَیۡرَ إِخۡرَاجࣲۚ فَإِنۡ خَرَجۡنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَیۡكُمۡ فِی مَا فَعَلۡنَ فِیۤ أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعۡرُوفࣲۗ وَٱللَّهُ عَزِیزٌ حَكِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : velleẕîne yuteveffevne minkum veyeẕerûne ezvâcâ. veṣiyyetel liezvâcihim metâ`an ile-lḥavli ğayra iḫrâc. fein ḫaracne felâ cunâḥa `aleykum fî mâ fe`alne fî enfusihinne mim ma`rûf. vellâhu `azîzun ḥakîm.
Meali : İçinizden ölüp de karısını geride bırakacaklara gelince, onlara, evlerinden çıkarmaksızın yılına kadar bir geçim vasiyet etmeleri gerek. Yok, eğer karıları evlerini bırakıp giderlerse yapacakları meşru bir şeyden dolayı size suç yok. Allah üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَلِلۡمُطَلَّقَـٰتِ مَتَـٰعُۢ بِٱلۡمَعۡرُوفِۖ حَقًّا عَلَى ٱلۡمُتَّقِینَ
Türkçe Okunuşu : velilmuṭalleḳâti metâ`um bilma`rûf. ḥaḳḳan `ale-lmutteḳîn.
Meali : Boşanan kadınlar için de artık ve eksik olmamak üzere bir şey vermek gerek. Bu da sakınanlara bir borçtur.
كَذَ ٰلِكَ یُبَیِّنُ ٱللَّهُ لَكُمۡ ءَایَـٰتِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ
Türkçe Okunuşu : keẕâlike yubeyyinu-llâhu lekum âyâtihî le`allekum ta`ḳilûn.
Meali : İşte Allah, aklınız ersin diye size ayetlerini böyle apaçık bildirir.
۞ أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِینَ خَرَجُوا۟ مِن دِیَـٰرِهِمۡ وَهُمۡ أُلُوفٌ حَذَرَ ٱلۡمَوۡتِ فَقَالَ لَهُمُ ٱللَّهُ مُوتُوا۟ ثُمَّ أَحۡیَـٰهُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَـٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا یَشۡكُرُونَ
Türkçe Okunuşu : elem tera ile-lleẕîne ḫaracû min diyârihim vehum ulûfun ḥaẕera-lmevt. feḳâle lehumu-llâhu mûtû ŝumme aḥyâhum. inne-llâhe leẕû faḍlin `ale-nnâsi velâkinne ekŝera-nnâsi lâ yeşkurûn.
Meali : Görmez misin ki binlerce kişi, ölümden çekinerek yurtlarından nasıl çıktılar da sonra Allah onlara ölün dedi, sonra da diriltti onları. Şüphe yok ki Allah, insanlara karşı ihsan sahibidir ama insanların çoğu şükretmez.
وَقَـٰتِلُوا۟ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ سَمِیعٌ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : veḳâtilû fî sebîli-llâhi va`lemû enne-llâhe semî`un `alîm.
Meali : Allah yolunda vuruşun, savaşın ve bilin ki Allah, şüphesiz duyar, bilir.
مَّن ذَا ٱلَّذِی یُقۡرِضُ ٱللَّهَ قَرۡضًا حَسَنࣰا فَیُضَـٰعِفَهُۥ لَهُۥۤ أَضۡعَافࣰا كَثِیرَةࣰۚ وَٱللَّهُ یَقۡبِضُ وَیَبۡصُۜطُ وَإِلَیۡهِ تُرۡجَعُونَ
Türkçe Okunuşu : men ẕe-lleẕî yuḳriḍu-llâhe ḳarḍan ḥasenen feyuḍâ`ifehû lehû aḍ`âfen keŝîrah. vellâhu yaḳbiḍu veyebsuṭ. veileyhi turce`ûn.
Meali : Kimdir o ki Allah'a güzel bir surette borç versin de Allah onu, o kimseye fazlasıyla ve kat kat ödemesin? Allah daraltır da, ferahlatır da. Hepiniz de sonunda ona dönüp ulaşacaksınız.
أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلۡمَلَإِ مِنۢ بَنِیۤ إِسۡرَ ٰۤءِیلَ مِنۢ بَعۡدِ مُوسَىٰۤ إِذۡ قَالُوا۟ لِنَبِیࣲّ لَّهُمُ ٱبۡعَثۡ لَنَا مَلِكࣰا نُّقَـٰتِلۡ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِۖ قَالَ هَلۡ عَسَیۡتُمۡ إِن كُتِبَ عَلَیۡكُمُ ٱلۡقِتَالُ أَلَّا تُقَـٰتِلُوا۟ۖ قَالُوا۟ وَمَا لَنَاۤ أَلَّا نُقَـٰتِلَ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ وَقَدۡ أُخۡرِجۡنَا مِن دِیَـٰرِنَا وَأَبۡنَاۤىِٕنَاۖ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَیۡهِمُ ٱلۡقِتَالُ تَوَلَّوۡا۟ إِلَّا قَلِیلࣰا مِّنۡهُمۡۚ وَٱللَّهُ عَلِیمُۢ بِٱلظَّـٰلِمِینَ
Türkçe Okunuşu : elem tera ile-lmelei mim benî isrâîle mim ba`di mûsâ. iẕ ḳâlû linebiyyil lehumu-b`aŝ lenâ meliken nuḳâtil fî sebîli-llâh. ḳâle hel `aseytum in kutibe `aleykumu-lḳitâlu ellâ tuḳâtilû. ḳâlû vemâ lenâ ellâ nuḳâtile fî sebîli-llâhi veḳad uḫricnâ min diyârinâ veebnâinâ. felemmâ kutibe `aleyhimu-lḳitâlu tevellev illâ ḳalîlem minhum. vellâhu `alîmum biżżâlimîn.
Meali : Görmez misin İsrailoğullarının ileri gelenlerini? Hani Musa'dan sonra bir zaman geldi ki peygamberlerine, bize bir padişah gönder de ona uyup Allah yolunda savaşa girişelim demişlerdi. Peygamberleri, size savaş farz edilir de savaşmayıverirseniz demişti. Neden savaşmayacakmışız demişlerdi, yurtlarımızdan çıkarıldık, evladımızdan ayırdılar bizi. Fakat savaş farz edilince pek azı katlandı, öbürleri dönüverdiler. Allah bilir zalimleri.
وَقَالَ لَهُمۡ نَبِیُّهُمۡ إِنَّ ٱللَّهَ قَدۡ بَعَثَ لَكُمۡ طَالُوتَ مَلِكࣰاۚ قَالُوۤا۟ أَنَّىٰ یَكُونُ لَهُ ٱلۡمُلۡكُ عَلَیۡنَا وَنَحۡنُ أَحَقُّ بِٱلۡمُلۡكِ مِنۡهُ وَلَمۡ یُؤۡتَ سَعَةࣰ مِّنَ ٱلۡمَالِۚ قَالَ إِنَّ ٱللَّهَ ٱصۡطَفَىٰهُ عَلَیۡكُمۡ وَزَادَهُۥ بَسۡطَةࣰ فِی ٱلۡعِلۡمِ وَٱلۡجِسۡمِۖ وَٱللَّهُ یُؤۡتِی مُلۡكَهُۥ مَن یَشَاۤءُۚ وَٱللَّهُ وَ ٰسِعٌ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : veḳâle lehum nebiyyuhum inne-llâhe ḳad be`aŝe lekum ṭâlûte melikâ. ḳâlû ennâ yekûnu lehu-lmulku `aleynâ venaḥnu eḥaḳḳu bilmulki minhu velem yu'te se`atem mine-lmâl. ḳâle inne-llâhe-ṣṭafâhu `aleykum vezâdehû besṭaten fi-l`ilmi velcism. vellâhu yu'tî mulkehû mey yeşâ'. vellâhu vâsi`un `alîm.
Meali : Peygamberleri, Allah size padişah olarak Talut'u gönderdi dedi. Nasıl olur da dediler, bize buyruk yürütür o? Bizim ondan ziyade padişahlığa hakkımız var, malca da bizden üstün değil. Peygamberleri, şüphe yok ki dedi, onu Allah seçmiş sizden üstün etmiş, ona bilgi ve vücut bakımından üstünlük vermiştir. Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah'ın rahmeti boldur, her şeyi bilir.
وَقَالَ لَهُمۡ نَبِیُّهُمۡ إِنَّ ءَایَةَ مُلۡكِهِۦۤ أَن یَأۡتِیَكُمُ ٱلتَّابُوتُ فِیهِ سَكِینَةࣱ مِّن رَّبِّكُمۡ وَبَقِیَّةࣱ مِّمَّا تَرَكَ ءَالُ مُوسَىٰ وَءَالُ هَـٰرُونَ تَحۡمِلُهُ ٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةُۚ إِنَّ فِی ذَ ٰلِكَ لَـَٔایَةࣰ لَّكُمۡ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِینَ
Türkçe Okunuşu : veḳâle lehum nebiyyuhum inne âyete mulkihî ey ye'tiyekumu-ttâbûtu fîhi sekînetum mir rabbikum vebeḳiyyetum mimmâ terake âlu mûsâ veâlu hârûne taḥmiluhu-lmelâikeh. inne fî ẕâlike leâyetel lekum in kuntum mu'minîn.
Meali : Gene peygamberleri demişti ki: Onun padişahlığının apaçık alameti, Rabbinizden size itminan ve sükun veren, içinde, Musa ile Harun soyundan artakalanlar bulunan ve melekler tarafından taşınan tabutla gelmesidir. İnanmışsınız işte bunda, size kesin bir delil var.
فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِٱلۡجُنُودِ قَالَ إِنَّ ٱللَّهَ مُبۡتَلِیكُم بِنَهَرࣲ فَمَن شَرِبَ مِنۡهُ فَلَیۡسَ مِنِّی وَمَن لَّمۡ یَطۡعَمۡهُ فَإِنَّهُۥ مِنِّیۤ إِلَّا مَنِ ٱغۡتَرَفَ غُرۡفَةَۢ بِیَدِهِۦۚ فَشَرِبُوا۟ مِنۡهُ إِلَّا قَلِیلࣰا مِّنۡهُمۡۚ فَلَمَّا جَاوَزَهُۥ هُوَ وَٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ مَعَهُۥ قَالُوا۟ لَا طَاقَةَ لَنَا ٱلۡیَوۡمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِۦۚ قَالَ ٱلَّذِینَ یَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَـٰقُوا۟ ٱللَّهِ كَم مِّن فِئَةࣲ قَلِیلَةٍ غَلَبَتۡ فِئَةࣰ كَثِیرَةَۢ بِإِذۡنِ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ مَعَ ٱلصَّـٰبِرِینَ
Türkçe Okunuşu : felemmâ feṣale ṭâlûtu bilcunûdi ḳâle inne-llâhe mubtelîkum bineher. femen şeribe minhu feleyse minnî. vemel lem yaṭ`amhu feinnehû minnî illâ meni-ğterafe ğurfetem biyedih. feşeribû minhu illâ ḳalîlem minhum. felemmâ câvezehû huve velleẕîne âmenû me`ahû ḳâlû lâ ṭâḳate lene-lyevme bicâlûte vecunûdih. ḳâle-lleẕîne yeżunnûne ennehum mulâḳu-llâhi kem min fietin ḳalîletin ğalebet fieten keŝîratem biiẕni-llâh. vellâhu me`a-ṣṣâbirîn.
Meali : Talut, orduyla harekete geçince dedi ki: Allah sizi bir ırmakla sınayacak. Kim o ırmağın suyundan içerse benden değil, onu tatmayan benden. Yalnız eliyle bir avuç su alana söz yok. Irmağa gelince hemen hepsi içti, içlerinden pek azı içmedi. Talut ve onunla beraber bulunan inananlar, o ırmağı geçince, bizim bugün Calut'la ordusuna karşı duracak takatimiz yok dediler. Allah'a kavuşacaklarını umanlarsa nice azlık taife vardır ki dediler, Allah'ın izniyle çokluk taifeye üst olmuştur, Allah sabredenlerledir.
وَلَمَّا بَرَزُوا۟ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِۦ قَالُوا۟ رَبَّنَاۤ أَفۡرِغۡ عَلَیۡنَا صَبۡرࣰا وَثَبِّتۡ أَقۡدَامَنَا وَٱنصُرۡنَا عَلَى ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡكَـٰفِرِینَ
Türkçe Okunuşu : velemmâ berazû licâlûte vecunûdihî ḳâlû rabbenâ efriğ `aleynâ ṣabrav veŝebbit aḳdâmenâ venṣurnâ `ale-lḳavmi-lkâfirîn.
Meali : Calut'la ordusuna karşı çıkınca da Rabbimiz dediler, sen bize sabırlar ver, ayaklarımızı diret, bizi kafirlere üstün et.
فَهَزَمُوهُم بِإِذۡنِ ٱللَّهِ وَقَتَلَ دَاوُۥدُ جَالُوتَ وَءَاتَىٰهُ ٱللَّهُ ٱلۡمُلۡكَ وَٱلۡحِكۡمَةَ وَعَلَّمَهُۥ مِمَّا یَشَاۤءُۗ وَلَوۡلَا دَفۡعُ ٱللَّهِ ٱلنَّاسَ بَعۡضَهُم بِبَعۡضࣲ لَّفَسَدَتِ ٱلۡأَرۡضُ وَلَـٰكِنَّ ٱللَّهَ ذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلۡعَـٰلَمِینَ
Türkçe Okunuşu : fehezemûhum biiẕni-llâhi veḳatele dâvûdu câlûte veâtâhu-llâhu-lmulke velḥikmete ve`allemehû mimmâ yeşâ'. velevlâ def`u-llâhi-nnâse ba`ḍahum biba`ḍil lefesedeti-l'arḍu velâkinne-llâhe ẕû faḍlin `ale-l`âlemîn.
Meali : Allah'ın izniyle onları bozdular. Davud da Calut'u öldürdü. Allah, kendisine saltanat ve hikmet ihsan etti, dilediği bazı şeyleri de belletti. Allah insanları, birbiriyle savıp gidermeseydi yeryüzü mutlaka bozulup giderdi fakat Allah'ın alemlere ihsanı var, lütfü var.
تِلۡكَ ءَایَـٰتُ ٱللَّهِ نَتۡلُوهَا عَلَیۡكَ بِٱلۡحَقِّۚ وَإِنَّكَ لَمِنَ ٱلۡمُرۡسَلِینَ
Türkçe Okunuşu : tilke âyâtu-llâhi netlûhâ `aleyke bilḥaḳḳ. veinneke lemine-lmurselîn.
Meali : İşte bunlar, Allah'ın delilleridir. Onları sana hakkıyla okumadayız ve muhakkak ki sen, gönderilenlerdensin, peygamberlerdensin.
۞ تِلۡكَ ٱلرُّسُلُ فَضَّلۡنَا بَعۡضَهُمۡ عَلَىٰ بَعۡضࣲۘ مِّنۡهُم مَّن كَلَّمَ ٱللَّهُۖ وَرَفَعَ بَعۡضَهُمۡ دَرَجَـٰتࣲۚ وَءَاتَیۡنَا عِیسَى ٱبۡنَ مَرۡیَمَ ٱلۡبَیِّنَـٰتِ وَأَیَّدۡنَـٰهُ بِرُوحِ ٱلۡقُدُسِۗ وَلَوۡ شَاۤءَ ٱللَّهُ مَا ٱقۡتَتَلَ ٱلَّذِینَ مِنۢ بَعۡدِهِم مِّنۢ بَعۡدِ مَا جَاۤءَتۡهُمُ ٱلۡبَیِّنَـٰتُ وَلَـٰكِنِ ٱخۡتَلَفُوا۟ فَمِنۡهُم مَّنۡ ءَامَنَ وَمِنۡهُم مَّن كَفَرَۚ وَلَوۡ شَاۤءَ ٱللَّهُ مَا ٱقۡتَتَلُوا۟ وَلَـٰكِنَّ ٱللَّهَ یَفۡعَلُ مَا یُرِیدُ
Türkçe Okunuşu : tilke-rrusulu feḍḍalnâ ba`ḍahum `alâ ba`ḍ. minhum men kelleme-llâhu verafe`a ba`ḍahum deracât. veâteynâ `îse-bne meryeme-lbeyyinâti veeyyednâhu birûḥi-lḳudus. velev şâe-llâhu me-ḳtetele-lleẕîne mim ba`dihim mim ba`di mâ câethumu-lbeyyinâtu velâkini-ḫtelefû feminhum men âmene veminhum men kefer. velev şâe-llâhu me-ḳtetelû velâkinne-llâhe yef`alu mâ yurîd.
Meali : O peygamberlerden bazısını bazısına üstün ettik. Onlardan Allah'la konuşan var, bazılarının da derecelerini yüceltmiştir. Meryemoğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, onu, RuhulKudüs'le kuvvetlendirdik. Allah dileseydi onlardan sonrakiler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra artık birbirlerini öldürmezlerdi. Ama gene de aykırılığa düştüler. İçlerinde inanan var, inanmayan var. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi, fakat Allah dilediğini, dilediği gibi yapar.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوۤا۟ أَنفِقُوا۟ مِمَّا رَزَقۡنَـٰكُم مِّن قَبۡلِ أَن یَأۡتِیَ یَوۡمࣱ لَّا بَیۡعࣱ فِیهِ وَلَا خُلَّةࣱ وَلَا شَفَـٰعَةࣱۗ وَٱلۡكَـٰفِرُونَ هُمُ ٱلظَّـٰلِمُونَ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenû enfiḳû mimmâ razaḳnâkum min ḳabli ey ye'tiye yevmul lâ bey`un fîhi velâ ḫulletuv velâ şefâ`ah. velkâfirûne humu-żżâlimûn.
Meali : Ey inananlar, sizi rızıklandırdığımız şeylerden bir kısmını yoksullara harcayın o gün gelip çatmadan ki o gün ne alışveriş var, ne dostluk, ne şefaat. Kafirlere gelince onlardır zalimler.
ٱللَّهُ لَاۤ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلۡحَیُّ ٱلۡقَیُّومُۚ لَا تَأۡخُذُهُۥ سِنَةࣱ وَلَا نَوۡمࣱۚ لَّهُۥ مَا فِی ٱلسَّمَـٰوَ ٰتِ وَمَا فِی ٱلۡأَرۡضِۗ مَن ذَا ٱلَّذِی یَشۡفَعُ عِندَهُۥۤ إِلَّا بِإِذۡنِهِۦۚ یَعۡلَمُ مَا بَیۡنَ أَیۡدِیهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡۖ وَلَا یُحِیطُونَ بِشَیۡءࣲ مِّنۡ عِلۡمِهِۦۤ إِلَّا بِمَا شَاۤءَۚ وَسِعَ كُرۡسِیُّهُ ٱلسَّمَـٰوَ ٰتِ وَٱلۡأَرۡضَۖ وَلَا یَـُٔودُهُۥ حِفۡظُهُمَاۚ وَهُوَ ٱلۡعَلِیُّ ٱلۡعَظِیمُ
Türkçe Okunuşu : allâhu lâ ilâhe illâ hû. elḥayyu-lḳayyûm. lâ te'ḫuẕuhû sinetuv velâ nevm. lehû mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. men ẕe-lleẕî yeşfe`u `indehû illâ biiẕnih. ya`lemu mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehum. velâ yuḥîṭûne bişey'im min `ilmihî illâ bimâ şâ'. vesi`a kursiyyuhu-ssemâvâti vel'arḍ. velâ yeûduhû ḥifżuhumâ. vehuve-l`aliyyu-l`ażîm.
Meali : Öyle bir Allah ki ondan başka yoktur tapacak. Diridir, her an yarattıklarını tedbir ve tasarruf edip durur. Ne uyuklamaya kapılır, ne uykuya dalar. Onundur ne varsa göklerde ve yeryüzünde. Kimdir izni olmadıkça onun yanında şefaate kalkışacak? Önlerindekini de bilir, artlarındakini de. Onun bilgisinden, dilediği miktardan başka hiçbir şeyi kavrayamazlar. Kürsüsü gökleri de kaplayıp kucaklamıştır, yeryüzünü de. Göğü, yeri korumak, ona ağır da gelmez. O'dur çok yüce ve çok ulu.
لَاۤ إِكۡرَاهَ فِی ٱلدِّینِۖ قَد تَّبَیَّنَ ٱلرُّشۡدُ مِنَ ٱلۡغَیِّۚ فَمَن یَكۡفُرۡ بِٱلطَّـٰغُوتِ وَیُؤۡمِنۢ بِٱللَّهِ فَقَدِ ٱسۡتَمۡسَكَ بِٱلۡعُرۡوَةِ ٱلۡوُثۡقَىٰ لَا ٱنفِصَامَ لَهَاۗ وَٱللَّهُ سَمِیعٌ عَلِیمٌ
Türkçe Okunuşu : lâ ikrâhe fi-ddîni ḳat tebeyyene-rruşdu mine-lğayy. femey yekfur biṭṭâğûti veyu'mim billâhi feḳadi-stemseke bil`urveti-lvuŝḳâ. le-nfiṣâme lehâ. vellâhu semî`un `alîm.
Meali : Dinde zor yok. Gerçekten de doğru yolla azgınlık apaçık meydana çıkmıştır. Kim putları inkar edip Tanrı'ya inanırsa şüphe yok, öyle sağlam bir kulpa yapışmıştır ki hiç kopmaz o ve Allah her şeyi duyar, bilir.
ٱللَّهُ وَلِیُّ ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ یُخۡرِجُهُم مِّنَ ٱلظُّلُمَـٰتِ إِلَى ٱلنُّورِۖ وَٱلَّذِینَ كَفَرُوۤا۟ أَوۡلِیَاۤؤُهُمُ ٱلطَّـٰغُوتُ یُخۡرِجُونَهُم مِّنَ ٱلنُّورِ إِلَى ٱلظُّلُمَـٰتِۗ أُو۟لَـٰۤىِٕكَ أَصۡحَـٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِیهَا خَـٰلِدُونَ
Türkçe Okunuşu : allâhu veliyyu-lleẕîne âmenû yuḫricuhum mine-żżulumâti ile-nnûr. velleẕîne keferû evliyâuhumu-ṭṭâğûtu yuḫricûnehum mine-nnûri ile-żżulumât. ulâike aṣḥâbu-nnâr. hum fîhâ ḫâlidûn.
Meali : Allah, dostudur inananların. Onları karanlıklardan ışığa çıkarır. İnanmayanlarınsa dostları Şeytan'dır, onları ışıktan karanlıklara götürür. Onlardır ateş ehli, onlardır orada ebedi kalanlar.
أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِی حَاۤجَّ إِبۡرَ ٰهِـۧمَ فِی رَبِّهِۦۤ أَنۡ ءَاتَىٰهُ ٱللَّهُ ٱلۡمُلۡكَ إِذۡ قَالَ إِبۡرَ ٰهِـۧمُ رَبِّیَ ٱلَّذِی یُحۡیِۦ وَیُمِیتُ قَالَ أَنَا۠ أُحۡیِۦ وَأُمِیتُۖ قَالَ إِبۡرَ ٰهِـۧمُ فَإِنَّ ٱللَّهَ یَأۡتِی بِٱلشَّمۡسِ مِنَ ٱلۡمَشۡرِقِ فَأۡتِ بِهَا مِنَ ٱلۡمَغۡرِبِ فَبُهِتَ ٱلَّذِی كَفَرَۗ وَٱللَّهُ لَا یَهۡدِی ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّـٰلِمِینَ
Türkçe Okunuşu : elem tera ile-lleẕî ḥâcce ibrâhîme fî rabbihî en âtâhu-llâhu-lmulk. iẕ ḳâle ibrâhîmu rabbiye-lleẕî yuḥyî veyumîtu ḳâle ene uḥyî veumît. ḳâle ibrâhîmu feinne-llâhe ye'tî bişşemsi mine-lmeşriḳi fe'ti bihâ mine-lmağribi febuhite-lleẕî kefer. vellâhu lâ yehdi-lḳavme-żżâlimîn.
Meali : Kendisine Allah'ın saltanat verdiği kişinin, İbrahim'le çekişmeye başladığını görmedin mi? O zaman İbrahim, benim Rabbim diriltir, öldürür demişti. O, ben de diriltirim, öldürürüm dedi. İbrahim dedi ki: Şüphe yok ki Allah, güneşi doğudan çıkarmada, sen batıdan doğdur. İnanmayan, bu söze şaşırıp kalmıştı. Allah zalim kavmi doğru yola sevketmez ki.
أَوۡ كَٱلَّذِی مَرَّ عَلَىٰ قَرۡیَةࣲ وَهِیَ خَاوِیَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىٰ یُحۡیِۦ هَـٰذِهِ ٱللَّهُ بَعۡدَ مَوۡتِهَاۖ فَأَمَاتَهُ ٱللَّهُ مِا۟ئَةَ عَامࣲ ثُمَّ بَعَثَهُۥۖ قَالَ كَمۡ لَبِثۡتَۖ قَالَ لَبِثۡتُ یَوۡمًا أَوۡ بَعۡضَ یَوۡمࣲۖ قَالَ بَل لَّبِثۡتَ مِا۟ئَةَ عَامࣲ فَٱنظُرۡ إِلَىٰ طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمۡ یَتَسَنَّهۡۖ وَٱنظُرۡ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجۡعَلَكَ ءَایَةࣰ لِّلنَّاسِۖ وَٱنظُرۡ إِلَى ٱلۡعِظَامِ كَیۡفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكۡسُوهَا لَحۡمࣰاۚ فَلَمَّا تَبَیَّنَ لَهُۥ قَالَ أَعۡلَمُ أَنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَیۡءࣲ قَدِیرࣱ
Türkçe Okunuşu : ev kelleẕî merra `alâ ḳaryetiv vehiye ḫâviyetun `alâ `urûşihâ. ḳâle ennâ yuḥyî hâẕihi-llâhu ba`de mevtihâ. feemâtehu-llâhu miete `âmin ŝumme be`aŝeh. ḳâle kem lebiŝt. ḳâle lebiŝtu yevmen ev ba`ḍa yevm. ḳâle bel lebiŝte miete `âmin fenżur ilâ ṭa`âmike veşerâbike lem yetesenneh. venżur ilâ ḥimârike velinec`aleke âyetel linnâsi venżur ile-l`iżâmi keyfe nunşizuhâ ŝumme neksûhâ laḥmâ. felemmâ tebeyyene lehû ḳâle a`lemu enne-llâhe `alâ kulli şey'in ḳadîr.
Meali : Bir de hani yapıları çökmüş, çatıları döşemelerinin üstüne yıkılmış şehre uğrayan, Allah bu şehri, ölümünden sonra nasıl diriltecek ki demişti. Allah, onu tam yüz yıl ölü bir halde bırakmış, sonra diriltmişti de demişti ki: Ne kadar yattın? O da bir gün, yahut günün birkaç saati kadar bir müddet demişti. Allah, tam yüz yıl yata kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak, henüz bozulmamış bile. Eşeğine de bak; bu iş seni, insanlara bir delil göstermek maksadıyla oldu; eşeğin kemiklerini nasıl birleştiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz, hele dikkat et demişti. Bu, ona apaçık belli olunca dedi ki: Bilirim, şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
وَإِذۡ قَالَ إِبۡرَ ٰهِـۧمُ رَبِّ أَرِنِی كَیۡفَ تُحۡیِ ٱلۡمَوۡتَىٰۖ قَالَ أَوَلَمۡ تُؤۡمِنۖ قَالَ بَلَىٰ وَلَـٰكِن لِّیَطۡمَىِٕنَّ قَلۡبِیۖ قَالَ فَخُذۡ أَرۡبَعَةࣰ مِّنَ ٱلطَّیۡرِ فَصُرۡهُنَّ إِلَیۡكَ ثُمَّ ٱجۡعَلۡ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلࣲ مِّنۡهُنَّ جُزۡءࣰا ثُمَّ ٱدۡعُهُنَّ یَأۡتِینَكَ سَعۡیࣰاۚ وَٱعۡلَمۡ أَنَّ ٱللَّهَ عَزِیزٌ حَكِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : veiẕ ḳâle ibrâhîmu rabbi erinî keyfe tuḥyi-lmevtâ. ḳâle evelem tu'min. ḳâle belâ velâkil liyaṭmeinne ḳalbî. ḳâle feḫuẕ erbe`atem mine-ṭṭayri feṣurhunne ileyke ŝumme-c`al `alâ kulli cebelim minhunne cuz'en ŝumme-d`uhunne ye'tîneke sa`yâ. va`lem enne-llâhe `azîzun ḥakîm.
Meali : An o zamanı da, hani İbrahim, Rabbim demişti, ölüyü nasıl diriltirsin? Allah, inanmıyor musun demişti de İbrahim, evet, inanıyorum ama kalbim tam yatışsın, iyice anlayayım demişti. Allah da demişti ki: Dört kuş al, onları kesip paramparça et, parçalarını birbirine kat, sonra o karışık parçalardan her birini bir dağın üstüne koy, sonra da onları çağır, koşarak sana gelecekler. Bil ki Allah, şüphe yok ki pek yücedir, hikmet sahibidir.
مَّثَلُ ٱلَّذِینَ یُنفِقُونَ أَمۡوَ ٰلَهُمۡ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنۢبَتَتۡ سَبۡعَ سَنَابِلَ فِی كُلِّ سُنۢبُلَةࣲ مِّا۟ئَةُ حَبَّةࣲۗ وَٱللَّهُ یُضَـٰعِفُ لِمَن یَشَاۤءُۚ وَٱللَّهُ وَ ٰسِعٌ عَلِیمٌ
Türkçe Okunuşu : meŝelu-lleẕîne yunfiḳûne emvâlehum fî sebîli-llâhi kemeŝeli ḥabbetin embetet seb`a senâbile fî kulli sumbuletim mietu ḥabbeh. vellâhu yuḍâ`ifu limey yeşâ'. vellâhu vâsi`un `alîm.
Meali : Mallarını Allah yolunda harcayanlar, her başağında yedi yüz tanesi olan ve tam yedi tane başak bitiren tek bir tohuma benzer. Allah dilediğine kat kat verir, arttırır. Allah'ın ihsanı boldur ve her şeyi bilir.
ٱلَّذِینَ یُنفِقُونَ أَمۡوَ ٰلَهُمۡ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ ثُمَّ لَا یُتۡبِعُونَ مَاۤ أَنفَقُوا۟ مَنࣰّا وَلَاۤ أَذࣰى لَّهُمۡ أَجۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ وَلَا خَوۡفٌ عَلَیۡهِمۡ وَلَا هُمۡ یَحۡزَنُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕîne yunfiḳûne emvâlehum fî sebîli-llâhi ŝumme lâ yutbi`ûne mâ enfeḳû mennev velâ eẕel lehum ecruhum `inde rabbihim. velâ ḫavfun `aleyhim velâ hum yaḥzenûn.
Meali : Mallarını verip ardından da, verdiklerinin başlarına kakmayanların, onlara minnet yüklemeyen ve eziyette bulunmayanların ecri, Rableri katındadır. Onlara ne korku vardır, ne hüzün.
۞ قَوۡلࣱ مَّعۡرُوفࣱ وَمَغۡفِرَةٌ خَیۡرࣱ مِّن صَدَقَةࣲ یَتۡبَعُهَاۤ أَذࣰىۗ وَٱللَّهُ غَنِیٌّ حَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : ḳavlum ma`rûfuv vemağfiratun ḫayrum min ṣadeḳatiy yetbe`uhâ eẕâ. vellâhu ğaniyyun ḥalîm.
Meali : Güzel söz ve suç bağışlama, ardında minnet olan sadakadan hayırlıdır. Allah müstağnidir, ceza vermede acele etmez.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ لَا تُبۡطِلُوا۟ صَدَقَـٰتِكُم بِٱلۡمَنِّ وَٱلۡأَذَىٰ كَٱلَّذِی یُنفِقُ مَالَهُۥ رِئَاۤءَ ٱلنَّاسِ وَلَا یُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ وَٱلۡیَوۡمِ ٱلۡـَٔاخِرِۖ فَمَثَلُهُۥ كَمَثَلِ صَفۡوَانٍ عَلَیۡهِ تُرَابࣱ فَأَصَابَهُۥ وَابِلࣱ فَتَرَكَهُۥ صَلۡدࣰاۖ لَّا یَقۡدِرُونَ عَلَىٰ شَیۡءࣲ مِّمَّا كَسَبُوا۟ۗ وَٱللَّهُ لَا یَهۡدِی ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡكَـٰفِرِینَ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenû lâ tubṭilû ṣadeḳâtikum bilmenni vel'eẕâ kelleẕî yunfiḳu mâlehû riâe-nnâsi velâ yu'minu billâhi velyevmi-l'âḫir. femeŝeluhû kemeŝeli ṣafvânin `aleyhi turâbun feeṣâbehû vâbilun feterakehû ṣaldâ. lâ yaḳdirûne `alâ şey'im mimmâ kesebû. vellâhu lâ yehdi-lḳavme-lkâfirîn.
Meali : Ey inananlar, malını insanlara gösteriş için harcayan ve Allah'a, ahiret gününe inanmayan kişi gibi sadakalarınızı, başa kakmakla minnet ve eziyetle hiç verilmemiş bir hale getirmeyin. O çeşit adam, sanki şiddetli bir yağmur altında kalıp üstündeki toprağın kayarak sıvışmasıyla kaypak bir hale gelen kayadır. O çeşit adamlar, kazançlarından hiçbir sevap elde edemezler ve Allah, inanmayan kavmi doğru yola sevk etmez.
وَمَثَلُ ٱلَّذِینَ یُنفِقُونَ أَمۡوَ ٰلَهُمُ ٱبۡتِغَاۤءَ مَرۡضَاتِ ٱللَّهِ وَتَثۡبِیتࣰا مِّنۡ أَنفُسِهِمۡ كَمَثَلِ جَنَّةِۭ بِرَبۡوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلࣱ فَـَٔاتَتۡ أُكُلَهَا ضِعۡفَیۡنِ فَإِن لَّمۡ یُصِبۡهَا وَابِلࣱ فَطَلࣱّۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِیرٌ
Türkçe Okunuşu : vemeŝelu-lleẕîne yunfiḳûne emvâlehumu-btiğâe merḍâti-llâhi veteŝbîtem min enfusihim kemeŝeli cennetim birabvetin eṣâbehâ vâbilun feâtet ukulehâ ḍi`feyn. feil lem yuṣibhâ vâbilun feṭall. vellâhu bimâ ta`melûne beṣîr.
Meali : Mallarını, Tanrı rızasını kazanmak ve özlerindekini yerli bir hale getirip kendilerine mal etmek için verenlerse bir tepedeki bahçeye benzerler; bolbol yağan yağmur, o bahçenin meyvelerini iki misline çıkarır. Hatta bu çeşit yağmur yağmasa bile mutlaka bir çisentiye kavuşur orası ve Allah, bütün yaptıklarınızı görür.
أَیَوَدُّ أَحَدُكُمۡ أَن تَكُونَ لَهُۥ جَنَّةࣱ مِّن نَّخِیلࣲ وَأَعۡنَابࣲ تَجۡرِی مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَـٰرُ لَهُۥ فِیهَا مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَ ٰتِ وَأَصَابَهُ ٱلۡكِبَرُ وَلَهُۥ ذُرِّیَّةࣱ ضُعَفَاۤءُ فَأَصَابَهَاۤ إِعۡصَارࣱ فِیهِ نَارࣱ فَٱحۡتَرَقَتۡۗ كَذَ ٰلِكَ یُبَیِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلۡـَٔایَـٰتِ لَعَلَّكُمۡ تَتَفَكَّرُونَ
Türkçe Okunuşu : eyeveddu eḥadukum en tekûne lehû cennetum min neḫîliv vea`nâbin tecrî min taḥtihe-l'enhâru lehû fîhâ min kulli-ŝŝemerâti veeṣâbehu-lkiberu velehû ẕurriyyetun ḍu`afâ'. feeṣâbehâ i`ṣârun fîhi nârun faḥteraḳat. keẕâlike yubeyyinu-llâhu lekumu-l'âyâti le`allekum tetefekkerûn.
Meali : Biriniz arzular mı ki onun bir hurma fidanlığı, bir üzüm bağı olsun, kıyısından ırmaklar aksın, o fidanlıkta, o bağda bütün meyveler yetişsin, kendisi de ihtiyarlığa düşsün, küçük ve aciz dölüdöşü bulunsun da tam bu çağda fidanlığına, bağına, yakıp kavurucu bir sam yeli gelip çatsın, bahçe ve bağ, yanıp mahvolsun? İşte Allah, düşünürsünüz diye size delillerini böyle açıklar.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوۤا۟ أَنفِقُوا۟ مِن طَیِّبَـٰتِ مَا كَسَبۡتُمۡ وَمِمَّاۤ أَخۡرَجۡنَا لَكُم مِّنَ ٱلۡأَرۡضِۖ وَلَا تَیَمَّمُوا۟ ٱلۡخَبِیثَ مِنۡهُ تُنفِقُونَ وَلَسۡتُم بِـَٔاخِذِیهِ إِلَّاۤ أَن تُغۡمِضُوا۟ فِیهِۚ وَٱعۡلَمُوۤا۟ أَنَّ ٱللَّهَ غَنِیٌّ حَمِیدٌ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenû enfiḳû min ṭayyibâti mâ kesebtum vemimmâ aḫracnâ lekum mine-l'arḍ. velâ teyemmemu-lḫabîŝe minhu tunfiḳûne velestum biâḫiẕîhi illâ en tuğmiḍû fîh. va`lemû enne-llâhe ğaniyyun ḥamîd.
Meali : Ey inananlar, kazandığınız temiz şeylerden, yeryüzünden sizin için çıkardığımız nesneleri verin, görmemek için gözlerinizi yummadan ele alamayacağınız bayağı ve aşağılık şeyleri değil ve bilin ki Allah, müstağnidir ve tam hamda layık olan odur.
ٱلشَّیۡطَـٰنُ یَعِدُكُمُ ٱلۡفَقۡرَ وَیَأۡمُرُكُم بِٱلۡفَحۡشَاۤءِۖ وَٱللَّهُ یَعِدُكُم مَّغۡفِرَةࣰ مِّنۡهُ وَفَضۡلࣰاۗ وَٱللَّهُ وَ ٰسِعٌ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : eşşeyṭânu ye`idukumu-lfaḳra veye'murukum bilfaḥşâ'. vellâhu ye`idukum mağfiratem minhu vefaḍlâ. vellâhu vâsi`un `alîm.
Meali : Şeytan, sizi yoksulluğa çağırır, size kötülüğü buyurur. Allah'sa yarlıgamasına, ihsanına davet eder ve Allah'ın ihsanı boldur, her şeyi o bilir.
یُؤۡتِی ٱلۡحِكۡمَةَ مَن یَشَاۤءُۚ وَمَن یُؤۡتَ ٱلۡحِكۡمَةَ فَقَدۡ أُوتِیَ خَیۡرࣰا كَثِیرࣰاۗ وَمَا یَذَّكَّرُ إِلَّاۤ أُو۟لُوا۟ ٱلۡأَلۡبَـٰبِ
Türkçe Okunuşu : yu'ti-lḥikmete mey yeşâ'. vemey yu'te-lḥikmete feḳad ûtiye ḫayran keŝîâ. vemâ yeẕẕekkeru illâ ulu-l'elbâb.
Meali : Dilediğine hikmet ihsan eder ve kime hikmet ihsan ederse şüphe yok ki o, çok hayra nail olmuş demektir, fakat bunu, aklı başında olanlardan başkaları düşünmez bile.
وَمَاۤ أَنفَقۡتُم مِّن نَّفَقَةٍ أَوۡ نَذَرۡتُم مِّن نَّذۡرࣲ فَإِنَّ ٱللَّهَ یَعۡلَمُهُۥۗ وَمَا لِلظَّـٰلِمِینَ مِنۡ أَنصَارٍ
Türkçe Okunuşu : vemâ enfaḳtum min nefeḳatin ev neẕertum min neẕrin feinne-llâhe ya`lemuh. vemâ liżżâlimîne min enṣâr.
Meali : Ne sadaka verir ve ne adak adarsanız şüphe yok ki Tanrı, bilir onu ve zalimlere hiçbir yardımcı yoktur.
إِن تُبۡدُوا۟ ٱلصَّدَقَـٰتِ فَنِعِمَّا هِیَۖ وَإِن تُخۡفُوهَا وَتُؤۡتُوهَا ٱلۡفُقَرَاۤءَ فَهُوَ خَیۡرࣱ لَّكُمۡۚ وَیُكَفِّرُ عَنكُم مِّن سَیِّـَٔاتِكُمۡۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ خَبِیرࣱ
Türkçe Okunuşu : in tubdu-ṣṣadeḳâti feni`immâ hî. vein tuḫfûhâ vetu'tûhe-lfuḳarâe fehuve ḫayrul lekum. veyukeffiru `ankum min seyyiâtikum. vellâhu bimâ ta`melûne ḫabîr.
Meali : Sadakalarınızı açık verirseniz ne hoş, fakat gizlice yoksullara verecek olursanız bu, size daha hayırlıdır ve bu, günahlarınızın karşılığı olur; Allah ne yaparsanız hepsinden haberdardır.
۞ لَّیۡسَ عَلَیۡكَ هُدَىٰهُمۡ وَلَـٰكِنَّ ٱللَّهَ یَهۡدِی مَن یَشَاۤءُۗ وَمَا تُنفِقُوا۟ مِنۡ خَیۡرࣲ فَلِأَنفُسِكُمۡۚ وَمَا تُنفِقُونَ إِلَّا ٱبۡتِغَاۤءَ وَجۡهِ ٱللَّهِۚ وَمَا تُنفِقُوا۟ مِنۡ خَیۡرࣲ یُوَفَّ إِلَیۡكُمۡ وَأَنتُمۡ لَا تُظۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : leyse `aleyke hudâhum velâkinne-llâhe yehdî mey yeşâ'. vemâ tunfiḳû min ḫayrin felienfusikum. vemâ tunfiḳûne ille-btiğâe vechi-llâh. vemâ tunfiḳû min ḫayriy yuveffe ileykum veentum lâ tużlemûn.
Meali : Onları doğru yola götürmek sana ait değil. Fakat Allah dilediğine doğru yolu gösterir. Hayra ait bir şey verirseniz bunun faydası size. Zaten yoksullara vermeniz de ancak Allah rızası içindir. Hayır yapmak için verdiğiniz şey, size fazlalaştırılır ve siz zulüm görmezsiniz.
لِلۡفُقَرَاۤءِ ٱلَّذِینَ أُحۡصِرُوا۟ فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ لَا یَسۡتَطِیعُونَ ضَرۡبࣰا فِی ٱلۡأَرۡضِ یَحۡسَبُهُمُ ٱلۡجَاهِلُ أَغۡنِیَاۤءَ مِنَ ٱلتَّعَفُّفِ تَعۡرِفُهُم بِسِیمَـٰهُمۡ لَا یَسۡـَٔلُونَ ٱلنَّاسَ إِلۡحَافࣰاۗ وَمَا تُنفِقُوا۟ مِنۡ خَیۡرࣲ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِهِۦ عَلِیمٌ
Türkçe Okunuşu : lilfuḳarâi-lleẕîne uḥṣirû fî sebîli-llâhi lâ yesteṭî`ûne ḍarben fi-l'arḍ. yaḥsebuhumu-lcâhilu ağniyâe mine-tte`affuf. ta`rifuhum bisîmâhum. lâ yes'elûne-nnâse ilḥâfâ. vemâ tunfiḳû min ḫayrin feinne-llâhe bihî `alîm.
Meali : Verilen şeyler, kendilerini tamamıyla Allah yoluna vermiş olup yeryüzünde dolaşamayan yoksullara aittir. Bilmeyen kişi, onların istiğnalarını görüp zengin sanır, halbuki sen, yüzlerinden tanırsın onları. Yüzsuyu dökerek halktan bir şey istemez onlar. Hayır için ne harcarsanız şüphe yok ki Allah, onu bilir.
ٱلَّذِینَ یُنفِقُونَ أَمۡوَ ٰلَهُم بِٱلَّیۡلِ وَٱلنَّهَارِ سِرࣰّا وَعَلَانِیَةࣰ فَلَهُمۡ أَجۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ وَلَا خَوۡفٌ عَلَیۡهِمۡ وَلَا هُمۡ یَحۡزَنُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕîne yunfiḳûne emvâlehum billeyli vennehâri sirrav ve`alâniyeten felehum ecruhum `inde rabbihim. velâ ḫavfun `aleyhim velâ hum yaḥzenûn.
Meali : Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık harcayanlar yok mu, onların ecirleri, Rableri katındadır ve onlara ne korku vardır, ne de mahzun olurlar.
ٱلَّذِینَ یَأۡكُلُونَ ٱلرِّبَوٰا۟ لَا یَقُومُونَ إِلَّا كَمَا یَقُومُ ٱلَّذِی یَتَخَبَّطُهُ ٱلشَّیۡطَـٰنُ مِنَ ٱلۡمَسِّۚ ذَ ٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَالُوۤا۟ إِنَّمَا ٱلۡبَیۡعُ مِثۡلُ ٱلرِّبَوٰا۟ۗ وَأَحَلَّ ٱللَّهُ ٱلۡبَیۡعَ وَحَرَّمَ ٱلرِّبَوٰا۟ۚ فَمَن جَاۤءَهُۥ مَوۡعِظَةࣱ مِّن رَّبِّهِۦ فَٱنتَهَىٰ فَلَهُۥ مَا سَلَفَ وَأَمۡرُهُۥۤ إِلَى ٱللَّهِۖ وَمَنۡ عَادَ فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ أَصۡحَـٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِیهَا خَـٰلِدُونَ
Türkçe Okunuşu : elleẕîne ye'kulûne-rribâ lâ yeḳûmûne illâ kemâ yeḳûmu-lleẕî yeteḫabbeṭuhu-şşeyṭânu mine-lmess. ẕâlike biennehum ḳâlû inneme-lbey`u miŝlu-rribâ. veeḥalle-llâhu-lbey`a veḥarrame-rribâ. femen câehû mev`iżatum mir rabbihî fentehâ felehû mâ selef. veemruhû ile-llâh. vemen `âde feulâike aṣḥâbu-nnâr. hum fîhâ ḫâlidûn.
Meali : Faiz yiyenler, ancak Şeytan tarafından çarpılmış gibi bir hale geliverirler. Bu da onların, alışveriş de faiz almaya benzer, onun eşidi demelerindendir. Allah, alışverişi helal etti, faizi haram. Rabbinden kendisine öğüt verilen, faizden vazgeçerse eskiden aldıkları ona aittir, işi de Allah'a ait. Fakat bundan sonra gene tutup faiz alanlar, ateş ehlidir, orada da ebedi kalırlar.
یَمۡحَقُ ٱللَّهُ ٱلرِّبَوٰا۟ وَیُرۡبِی ٱلصَّدَقَـٰتِۗ وَٱللَّهُ لَا یُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِیمٍ
Türkçe Okunuşu : yemḥaḳu-llâhu-rribâ veyurbi-ṣṣadeḳâti. vellâhu lâ yuḥibbu kulle keffârin eŝîm.
Meali : Allah faizi eksiltir, sadakalarıysa arttırır ve Allah, fazlasıyla inkara düşüp çok suç işleyenlerin hiçbirini sevmez.
إِنَّ ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّـٰلِحَـٰتِ وَأَقَامُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَوُا۟ ٱلزَّكَوٰةَ لَهُمۡ أَجۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ وَلَا خَوۡفٌ عَلَیۡهِمۡ وَلَا هُمۡ یَحۡزَنُونَ
Türkçe Okunuşu : inne-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti veeḳâmu-ṣṣalâte veâtevu-zzekâte lehum ecruhum `inde rabbihim. velâ ḫavfun `aleyhim velâ hum yaḥzenûn.
Meali : İnananlara, iyi işler yapanlara, namaz kılanlara, zekat verenlere gelince: Onların ecirleri Rableri katındadır, onlara ne korku vardır, ne hüzün.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ ٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَذَرُوا۟ مَا بَقِیَ مِنَ ٱلرِّبَوٰۤا۟ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِینَ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenu-tteḳu-llâhe veẕerû mâ beḳiye mine-rribâ in kuntum mu'minîn.
Meali : Ey inananlar, Allah'tan sakının ve artık almadığınız faizleri bırakın inancınız varsa.
فَإِن لَّمۡ تَفۡعَلُوا۟ فَأۡذَنُوا۟ بِحَرۡبࣲ مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦۖ وَإِن تُبۡتُمۡ فَلَكُمۡ رُءُوسُ أَمۡوَ ٰلِكُمۡ لَا تَظۡلِمُونَ وَلَا تُظۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : feil lem tef`alû fe'ẕenû biḥarbim mine-llâhi verasûlih. vein tubtum felekum ruûsu emvâlikum. lâ tażlimûne velâ tużlemûn.
Meali : Bunu yapmazsanız bilin ki Allah'la ve Peygamberiyle savaşa giriştiniz. Tövbe ederseniz anamalınız sizindir, ne zulmedersiniz, ne zulüm görürsünüz.
وَإِن كَانَ ذُو عُسۡرَةࣲ فَنَظِرَةٌ إِلَىٰ مَیۡسَرَةࣲۚ وَأَن تَصَدَّقُوا۟ خَیۡرࣱ لَّكُمۡ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : vein kâne ẕû `usratin feneżiratun ilâ meyserah. veen teṣaddeḳû ḫayrul lekum in kuntum ta`lemûn.
Meali : Borçlu dardaysa genişleyinceye dek mühlet verin ona. Borcunuzu sadaka olarak bağışlarsanız bu, bilseniz, sizin için daha hayırlıdır.
وَٱتَّقُوا۟ یَوۡمࣰا تُرۡجَعُونَ فِیهِ إِلَى ٱللَّهِۖ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفۡسࣲ مَّا كَسَبَتۡ وَهُمۡ لَا یُظۡلَمُونَ
Türkçe Okunuşu : vetteḳû yevmen turce`ûne fîhi ile-llâhi ŝumme tuveffâ kullu nefsim mâ kesebet vehum lâ yużlemûn.
Meali : Sakının o günden ki dönüp Allah'a ulaşacaksınız, sonra da herkese kazancının karşılığı verilecek ve onlara zulmedilmeyecek.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوۤا۟ إِذَا تَدَایَنتُم بِدَیۡنٍ إِلَىٰۤ أَجَلࣲ مُّسَمࣰّى فَٱكۡتُبُوهُۚ وَلۡیَكۡتُب بَّیۡنَكُمۡ كَاتِبُۢ بِٱلۡعَدۡلِۚ وَلَا یَأۡبَ كَاتِبٌ أَن یَكۡتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ ٱللَّهُۚ فَلۡیَكۡتُبۡ وَلۡیُمۡلِلِ ٱلَّذِی عَلَیۡهِ ٱلۡحَقُّ وَلۡیَتَّقِ ٱللَّهَ رَبَّهُۥ وَلَا یَبۡخَسۡ مِنۡهُ شَیۡـࣰٔاۚ فَإِن كَانَ ٱلَّذِی عَلَیۡهِ ٱلۡحَقُّ سَفِیهًا أَوۡ ضَعِیفًا أَوۡ لَا یَسۡتَطِیعُ أَن یُمِلَّ هُوَ فَلۡیُمۡلِلۡ وَلِیُّهُۥ بِٱلۡعَدۡلِۚ وَٱسۡتَشۡهِدُوا۟ شَهِیدَیۡنِ مِن رِّجَالِكُمۡۖ فَإِن لَّمۡ یَكُونَا رَجُلَیۡنِ فَرَجُلࣱ وَٱمۡرَأَتَانِ مِمَّن تَرۡضَوۡنَ مِنَ ٱلشُّهَدَاۤءِ أَن تَضِلَّ إِحۡدَىٰهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحۡدَىٰهُمَا ٱلۡأُخۡرَىٰۚ وَلَا یَأۡبَ ٱلشُّهَدَاۤءُ إِذَا مَا دُعُوا۟ۚ وَلَا تَسۡـَٔمُوۤا۟ أَن تَكۡتُبُوهُ صَغِیرًا أَوۡ كَبِیرًا إِلَىٰۤ أَجَلِهِۦۚ ذَ ٰلِكُمۡ أَقۡسَطُ عِندَ ٱللَّهِ وَأَقۡوَمُ لِلشَّهَـٰدَةِ وَأَدۡنَىٰۤ أَلَّا تَرۡتَابُوۤا۟ إِلَّاۤ أَن تَكُونَ تِجَـٰرَةً حَاضِرَةࣰ تُدِیرُونَهَا بَیۡنَكُمۡ فَلَیۡسَ عَلَیۡكُمۡ جُنَاحٌ أَلَّا تَكۡتُبُوهَاۗ وَأَشۡهِدُوۤا۟ إِذَا تَبَایَعۡتُمۡۚ وَلَا یُضَاۤرَّ كَاتِبࣱ وَلَا شَهِیدࣱۚ وَإِن تَفۡعَلُوا۟ فَإِنَّهُۥ فُسُوقُۢ بِكُمۡۗ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَۖ وَیُعَلِّمُكُمُ ٱللَّهُۗ وَٱللَّهُ بِكُلِّ شَیۡءٍ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : yâ eyyuhe-lleẕîne âmenû iẕâ tedâyentum bideynin ilâ ecelim musemmen fektubûh. velyektub beynekum kâtibum bil`adl. velâ ye'be kâtibun ey yektube kemâ `allemehu-llâhu felyektub. velyumlili-lleẕî `aleyhi-lḥaḳḳu velyetteḳi-llâhe rabbehû velâ yebḫas minhu şey'â. fein kâne-lleẕî `aleyhi-lḥaḳḳu sefîhen ev ḍa`îfen ev lâ yesteṭî`u ey yumille huve felyumlil veliyyuhû bil`adl. vesteşhidû şehîdeyni mir ricâlikum. feil lem yekûnâ raculeyni feraculuv vemraetâni mimmen terḍavne mine-şşuhedâi en teḍille iḥdâhumâ fetuẕekkira iḥdâhume-l'uḫrâ. velâ ye'be-şşuhedâu iẕâ mâ du`û. velâ tes'emû en tektubûhu ṣağîran ev kebîran ilâ ecelih. ẕâlikum aḳseṭu `inde-llâhi veaḳvemu lişşehâdeti veednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâraten ḥâḍiraten tudîrûnehâ beynekum feleyse `aleykum cunâḥun ellâ tektubûhâ. veeşhidû iẕâ tebâya`tum. velâ yuḍârra kâtibuv velâ şehîd. vein tef`alû feinnehû fusûḳum bikum. vetteḳu-llâh. veyu`allimukumu-llâh. vellâhu bikulli şey'in `alîm.
Meali : Ey inananlar, muayyen bir müddet için borçlandığınız vakit bunu mutlaka yazın. Aranızda bir yazıcı bulunsun ve bunu dosdoğru yazsın. Yazıcı, Allah kendisine nasıl bellettiyse öylece yazmaktan çekinmesin borçlanan da yazdırsın, onu geliştiren Allah'tan çekinsin de hiçbir noktayı eksik bırakmasın. Borçlu, akılsız biriyse, yahut aklı azsa, yazdırmaya gücü yetmezse velisi, doğru olarak yazdırsın. Adamlarınızdan iki erkeği de bu muameleye tanık tutun. İki erkek olmazsa biri unuttuğu vakit öbürünün hatırlatması için razı olacağınız kimselerden bir erkekle iki kadın tanık olsun. Tanıklar da, çağrıldıkları vakit kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, muayyen müddete kadar verilen borcu yazmaktan üşenmeyin. Bu, Allah katında daha ziyade adalete uyan, tanıklık için daha sağlam olan, tereddüde ve şüpheye düşmemenize daha ziyade yarayan bir şeydir. Ancak peşin alışverişte bulunuyor, malı, aranızda elden ele devrediyorsanız onu yazmamakta bir suç yok size. Alışverişte de tanık bulunsun, yazan da hiç zarar görmesin, tanık da. Zarar verirseniz bu, şüphe yok ki bir isyandır sizin için. Sakının Allah'tan, Allah size öğretmededir ve Allah, her şeyi tamamıyla bilir.
۞ وَإِن كُنتُمۡ عَلَىٰ سَفَرࣲ وَلَمۡ تَجِدُوا۟ كَاتِبࣰا فَرِهَـٰنࣱ مَّقۡبُوضَةࣱۖ فَإِنۡ أَمِنَ بَعۡضُكُم بَعۡضࣰا فَلۡیُؤَدِّ ٱلَّذِی ٱؤۡتُمِنَ أَمَـٰنَتَهُۥ وَلۡیَتَّقِ ٱللَّهَ رَبَّهُۥۗ وَلَا تَكۡتُمُوا۟ ٱلشَّهَـٰدَةَۚ وَمَن یَكۡتُمۡهَا فَإِنَّهُۥۤ ءَاثِمࣱ قَلۡبُهُۥۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ عَلِیمࣱ
Türkçe Okunuşu : vein kuntum `alâ seferiv velem tecidû kâtiben ferihânum maḳbûḍah. fein emine ba`ḍukum ba`ḍan felyueddi-lleẕi-'tumine emânetehû velyetteḳi-llâhe rabbeh. velâ tektumu-şşehâdet. vemey yektumhâ feinnehû âŝimun ḳalbuh. vellâhu bimâ ta`melûne `alîm.
Meali : Eğer bir yolculuktaysanız, katip de bulamadınızsa alınan rehin de kafi. Birbirinize emniyetiniz varsa emniyet edilen borçlu, kendisini geliştiren Allah'tan sakınsın da emanetini tamamıyla ödesin ve tanıklığı gizlemeyin. Kim gizlerse şüphe yok, kalbi günaha batar ve Allah yapıklarınızı tamamıyla bilir.
لِّلَّهِ مَا فِی ٱلسَّمَـٰوَ ٰتِ وَمَا فِی ٱلۡأَرۡضِۗ وَإِن تُبۡدُوا۟ مَا فِیۤ أَنفُسِكُمۡ أَوۡ تُخۡفُوهُ یُحَاسِبۡكُم بِهِ ٱللَّهُۖ فَیَغۡفِرُ لِمَن یَشَاۤءُ وَیُعَذِّبُ مَن یَشَاۤءُۗ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَیۡءࣲ قَدِیرٌ
Türkçe Okunuşu : lillâhi mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. vein tubdû mâ fî enfusikum ev tuḫfûhu yuḥâsibkum bihi-llâh. feyağfiru limey yeşâu veyu`aẕẕibu mey yeşâ'. vellâhu `alâ kulli şey'in ḳadîr.
Meali : Allah'ındır göklerde ne varsa ve yeryüzünde ne varsa. İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de Allah, onunla sizi hesaba çeker. Dilediğini yarlıgar, dilediğini azaplandırır ve Allah'ın her şeye gücü yeter.
ءَامَنَ ٱلرَّسُولُ بِمَاۤ أُنزِلَ إِلَیۡهِ مِن رَّبِّهِۦ وَٱلۡمُؤۡمِنُونَۚ كُلٌّ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَمَلَـٰۤىِٕكَتِهِۦ وَكُتُبِهِۦ وَرُسُلِهِۦ لَا نُفَرِّقُ بَیۡنَ أَحَدࣲ مِّن رُّسُلِهِۦۚ وَقَالُوا۟ سَمِعۡنَا وَأَطَعۡنَاۖ غُفۡرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَیۡكَ ٱلۡمَصِیرُ
Türkçe Okunuşu : âmene-rrasûlu bimâ unzile ileyhi mir rabbihî velmu'minûn. kullun âmene billâhi vemelâiketihî vekutubihî verusulih. lâ nuferriḳu beyne eḥadim mir rusulih. veḳâlû semi`nâ veeṭa`nâ ğufrâneke rabbenâ veileyke-lmeṣîr.
Meali : Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene inanmıştır, inananlar da. Hepsi de Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inanmıştır. Peygamberlerinden hiçbirini öbüründen ayırmayız, duyduk demişlerdir ve itaat ettik, Rabbimiz, yarlıganma dileriz senden, varacağımız yer, tapındır senin.
لَا یُكَلِّفُ ٱللَّهُ نَفۡسًا إِلَّا وُسۡعَهَاۚ لَهَا مَا كَسَبَتۡ وَعَلَیۡهَا مَا ٱكۡتَسَبَتۡۗ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذۡنَاۤ إِن نَّسِینَاۤ أَوۡ أَخۡطَأۡنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحۡمِلۡ عَلَیۡنَاۤ إِصۡرࣰا كَمَا حَمَلۡتَهُۥ عَلَى ٱلَّذِینَ مِن قَبۡلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلۡنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِۦۖ وَٱعۡفُ عَنَّا وَٱغۡفِرۡ لَنَا وَٱرۡحَمۡنَاۤۚ أَنتَ مَوۡلَىٰنَا فَٱنصُرۡنَا عَلَى ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡكَـٰفِرِینَ
Türkçe Okunuşu : lâ yukellifu-llâhu nefsen illâ vus`ahâ. lehâ mâ kesebet ve`aleyhâ me-ktesebet. rabbenâ lâ tuâḫiẕnâ in nesînâ ev aḫṭa'nâ. rabbenâ velâ taḥmil `aleynâ iṣran kemâ ḥameltehû `ale-lleẕîne min ḳablinâ. rabbenâ velâ tuḥammilnâ mâ lâ ṭâḳate lenâ bih. va`fu `annâ. vağfir lenâ. verḥamnâ. ente mevlânâ fenṣurnâ `ale-lḳavmi-lkâfirîn.
Meali : Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla bir şey teklif etmez. Herkesin kazandığı sevap kendisine aittir, elde ettiği suç gene kendisine ait. Rabbimiz, bizi muaheze etme unuttuysak, yahut yanıldıysak. Rabbimiz, bize ağır yük yükleme bizden öncekilere yüklediğin gibi. Rabbimiz, yükleme gücümüzün yetmeyeceği şeyi. Bağışla bizi, yarlıga bizi, acı bize, sensin yardımcımız, artık yardım et bize inanmayanlara karşı.